4 önemli kan tahlili

KAN analizleri sağlık risklerinin takibinde birer altın anahtar gibidir.

Biz doktorlar kanserden şekere, Hepatit’den romatizmaya birçok hastalığın teşhisini bu basit, ucuz ve kolay testlerle koyar, takiplerde de bu testlerden faydalanırız. Kullandığımız testlerin sayısı her geçen gün artıyor. Özellikle orta yaş dönemindeki sağlık riski taramalarının çoğu bu testlere dayanıyor. Burada çok önemli iki nokta var: Bir, testlerin doğru ve güvenli yerlerde yapılması ve her aşamada standartlara uyulması, iki, testleri isteyen ve yorumlayan hekimin deneyimli ve dikkatli olması. Bu yazıda son yıllarda sık konuşulan ve kullanılan dört ayrı test grubu hakkında sizi bilgilendirmeyi amaçladım. İşte o testler...

KALP DAMAR HASTALIĞI: Küçük ve yoğun LDL

Kanda LDL kolesterolünün artmasının kalp damar hastalıklarının riskini arttırdığı doğru ama kalp krizi geçirenlerin (ve kalp damar hastalığı olduğu belirlenenlerin) yaklaşık yarısında kolesterol seviyeleri normal bulunuyor. Ayrıca LDL kolesterolü normal olduğu halde anjiyografi esnasında kalp damarlarında ciddi düzeyde tıkanıklık bulunan çok sayıda hasta var. Bu durumun farklı nedenleri olsa da en önemlilerinden biri LDL kolesterolün farklı yoğunluk ve büyüklükteki partiküllerden meydana gelmiş olmasıdır. Kötü kolesterol LDL’nin yedi ayrı parçası var. Bu parçalardan bazıları büyük, bazıları ise küçük ve yoğun. Araştırmalar büyük LDL parçacıklarının (LDL 1 ve 2) daha ziyade faydalı (işler örneğin safra asitlerinin üretimi, hormon yapımı, damar duvarının tamiri süreçler) için kullanıldığını, buna karşılık küçük ve yoğun LDL taneciklerinin (özellikle LDL-3 ve LDL-4) damar duvarına yerleşerek damar tıkamasına yol açan neticede kalp krizi, inme ve felçlerle olayları süreçleri tetiklediklerini gösteriyor.

Metabolik sendrom varsa dikkat

Daha da önemlisi küçük ve yoğun LDL parçacıkları bulunanların çoğunun iyi kolesterolü (HDL’si) de düşük bulunuyor. Yani “Düşük HDL-40 ve altı- ile yüksek LDL-3 ve LDL-4” genellikle bir arada oluyor. Üstelik bunların önemli bir kısmını göbeklenme/kilo alma, glikoz toleransında bozulma ve şeker hastalığına eğilimli olma, ürik asit fazlalaşması, hipertansiyona eğilim diğer kalp riskleri de saptanıyor ve bu tablo kısaca “metabolik sendrom” olarak tanımlanıyor. Bu kişilerin çoğunun erken yaşlarda kalp krizi ve inme geçirdikleri de biliniyor. Bana göre ailesinde kalp riski olanlar, göbek bölgesinden yağlananlar, tansiyon, şeker, gut eğilimi olanlar ve özellikle de iyi kolesterol HDL’si düşük bulunanlar da sadece LDL kolesterolü ölçümü ile yetinmemeli, LDL kolesterol alt grupları da dikkatle gözden geçirilmeli.

MENOPOZ: FSH, LH E-2 yol gösteriyor

Birçok kadın menopoz dönemine endişe ile yaklaşır ve menopozla birlikte pek çok hastalığın kapısını çalacağı korkusuna kapılır. Östrojenin koruyucu etkilerinin ortadan kalktığı bu dönemde kadın hayatında yeni bir devrin başladığı doğrudur. Mesela, kalp damar hastalıklarına yakalanma ihtimali artar. Meme kanseri daha sık görülmeye, kemik erimesi hızlanmaya, bazı jinekolojik kanserler sıklaşmaya başlar. Ama zannedildiğinin aksine menopozun tam bir depreme yol açtığı doğru değildir. Menopozun ne zaman başlayacağını önceden kestirmek imkânsızdır ve burada da genetik faktörler etkilidir. Genelde anneniz, teyzeniz, ablanız hangi yaşlarda menopoza girmişse siz de üç aşağı beş yukarı o yaşlarda girersiniz.

Menopoz testi ile yetinmeyin

Menopoza girip girmediğinizi öğrenmenin yolu (ve menopoz sonrası dönemde sorunsuz yaşamanın anahtarı) bir kadın hastalıkları uzmanı ile işbirliği yapmaktan geçiyor. Böyle bir kuşkusu olanların yakın bir laboratuarda “E-2, FSH, LH” hormonlarına baktırmaları da mümkün. Bu testler için günün herhangi bir saatinde aç veya tok olmanız fark etmeden alınan bir kan örneği inceleniyor. Üç beş saat içinde menopozlu olup olmadığınız hemen söylenebiliyor. Ama siz yine de bu sonuçlarla yetinmeyin. Yine de mutlaka hekiminizle işbirliği yapın. Çünkü bundan sonrası için kemik yoğunluğu ölçümü, kanser taramaları (CA12, CA 15-3), mamografi, kemik yoğunluğu ölçümleri, kalp damar riski incelemeleri gibi değerlendirmelerin de yapılması şart.

ŞEKER: Diyabet kontrolünüz nasıl

ŞEKER hastalığı günümüzün en yaygın sağlık sorunlarından biri. Hastalığın erken teşhisi için birçok ucuz ve kolay test var. Ama bu testlerden biri hala hak edildiği yoğunlukta kullanılmıyor: HbA1c. Bu test son yıllarda yalnız diyabet takibinde değil özellikle metabolik sendromlu kişilerde diyabet eğilimini tahmin etme bakımından da önemli olmaya başladı. Sağlıklı bireylerde testin değeri %5.8’in altında olmalı. %6 ve üzerindeki değerler açlık şekeri normal bile olsa tokluk kan şekeri hatta şeker yükleme testi yapmayı düşündürmeli. Test önceden diyabet hastası olduğu bilinen birinde iyi bir diyabetik kontrolün varlığını sağlamada da önem kazanıyor. Eğer bulunan değer %6.5’tan yüksekse bu rakam diyabet tedavisinde işlerin yolunda gitmediğini gösteriyor.

Yıllık kontrollerde test yaptırın

Testin özelliği şu: Kanımızda dolaşan kırmızı kan hücreleri (eritrositler) hayatta kalabilmek için sadece şekeri kullanırlar. Bu hücrelerin ömrü ortalama 3 ayı geçmiyor. Test eritrositlerin 3 ay boyunca ortalama ne kadar şeker harcadığını gösteriyor. Sonuçta birinci gruptakilerde sonuçta HbA1c değeri yüksek ikincilerde düşük bulunuyor. Yıllık sağlık kontrollerine açlık ve tokluk şekeri yanında bu testi de eklemekte fayda var. Diyabetlilerde ise her 6 ayda bir dikkatle incelenmesi lazım...

PROSTAT: PSA testi hâlâ çok önemli

PROSTAT kanseri her erkeğin korkulu rüyası. Nedeni 40 yaşın üzerindeki erkeklerde en sık görülen ikinci kanser olması. Erken belirtisi yok. Ağrılı idrar, idrara sık çıkma, idrarda kan, kalça bölgesinde ağrılar ileri dönemlerinde ortaya çıkıyor. İşte bu nedenle erken tanı için parmakla yapılan prostat muayeneleri ve PSA testi büyük önem taşıyor. Prostat kanseri olmadan da yükselse bile sağlıklı bir erkekte kanda PSA seviyesinin artması mutlaka “araştırılması gereken bir durumun varlığına” işaret ediyor.

İdeal oran 2.5 ve altı

PSA için üst sınır 4 ng/ml olarak kabul ediliyorsa da son yıllarda bu rakamın 2.5 ve altında olmasının daha doğru olduğunda genel bir mutabakat var. Bunun nedeni PSA seviyesi 2.5 ile 4 arasında olanların %25’inde prostat kanseri saptanması. Bu nedenle ideali 2.5 ve altı olmalı, 4’ün üstü daima kuşku ile karşılanmalı, ciddiye alınmalı. Ayrıca yıllık kontrollerde total PSA 4’ün altında bile olsa yıllık artış 0.75’ten fazlaysa bu da bir işaret sayılmalı, takipler, araştırmalar, yoğunlaştırılmalı. Total PSA serbest PSA değerleri de önemli. Serbest PSA’nın total PSA’ya oranı %20’nin altında ve total PSA 4-10 arasındaysa prostat kanseri ihtimali artıyor. Eğer oran %20’nin üzerindeyse ve total PSA’da çok ciddi bir artış söz konusu değilse kanser olasılığı daha düşük oluyor. Yaşı kırkı geçen her erkeğin yıllık sağlık kontrollerinde total ve serbest PSA’ya bakmak şart.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • İzin verilen HTML etiketleri: <a> <em> <strong> <cite> <center> <big> <code> <ul> <ol> <li> <dl> <font> <img> <b> <dt> <dd>
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünürler.

Biçimlendirme seçenekleri hakkında daha fazla bilgi


Son yorumlar