ihya.org

ruh hastalıkları

Tükenmişlik (Staff Burnout) Sendromu

Bu sendrom, gönüllü sağlık çalışanları arasında ilk olarak görülen yorgunluk, hayal kırıklığı ve işi bırakma ile karakterize bir durumu tanımlamak için ortaya atılmıştır. Bugün bunlara dayanarak tükenmişlik sendromunun sağlık çalışanları arasında büyük bir sorun olduğu bilinmektedir. Bu sendroma ilişkin üç temel etmen tanımlamıştır;

1. Duygusal tükenmişlik,

2. Depersonalizasyon,

3. Bireysel beceride azalma.

Sıkça görülen diğer etmenler şunlardır:

1. Bu fenomen bireysel ya da kurumsal düzeyde oluşabilir.

2. İnsanın iç dünyası ile ilgili duyguları, amaçları, istekleri ve beklentileri etkileyen psikolojik bir deneyimdir.

3. Olumsuz bir deneyimdir ve sorunlar, baskı hissi, huzursuzluk ve işlev bozukluğu görülür.

Psikolojik Savunma Mekanizmaları

Psikanalizin kuramsal kavramı "Ben" (Ego), "O" (id) ve "Benüstü" (Superego) terimleriyle anılan ve "Ruhsal Aygıt" da denilen, ruhsal bir organizasyondan yola çıkar.

"Ben" (Ego), kişiliğin bir alt yapısıdır. Oldukça bağımsız bir işleve sahiptir ve dış çevre ile, "İd" ve "Superego" olarak adlandırılan diğer iki ait yapı arasında bir aracı görevindedir. "İd" içinde hazza ulaşmayı amaç edinmiş istek ve duyguları.. bulundurur. Bu istek ve duygular, "libidinöz" ve "saldırgan" dürtülerden köklenir.. "Superego" ise, toplumun geçerli kavram ve ölçülerini içinde barındırmaktadır Yanı gerçeğin ahlak kurallarını ve kişinin kendi kendini kontrolünü, eleştirisini temsil eder.

Çocuk Ruhsal Hastalıkları ve Genetik

Son yıllarda, moleküler genetik alanında kaydedilen önemli gelişmeler, hastalıklardan sorumlu olan genlerin genetik çalışmalarla belirlenmesini olanaklı hale getirmiştir. Bu doğrultuda hastalık genlerinin konumunu haritalandırmak için bağlantı ve ilişki çalışmaları yapılmaktadır. Diabetes mellitus ve Alzheimer hastalığı gibi karmaşık hastalıklarda bile gözle görünür bir başarı elde edilmiştir ve yakın gelecekte önemli çocuk psikiyatrik bozukluklara yatkınlık sağlayan genlerin belirlenmesine de kesin gözüyle bakılmaktadır. Yapılan aile, ikiz ve evlat edinme çalışmaları sonucunda otistik bozukluk, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, şizofreni, bipolar bozukluk, depresyon, panik bozukluğu, obsesif-kompulsif bozukluk gibi birçok bozuklukta genetik yatkınlığın bulunduğu kanıtlanmıştır. Moleküler genetik çalışmalarla hastalıklardan sorumlu olan genler lokalize edilmeye çalışılmakta ve hastalıkların genetik temelleri araştırılmaktadır.

Çocuk ve Ergenlerdeki Psikiyatrik Bozukluklarda Beyin Görüntüleme

SON 10 YILDA ÇOCUK VE ERGEN PSİKİYATRİK BOZUKLUKLARININ BEYİN GÖRÜNTÜLEME ÇALIŞMALARININ GÖZDEN GEÇİRİLMESİ

ÇOCUKLUK-BAŞLANGIÇLI ŞİZOFRENİ

· Serebellum

· Serbral hemisferler ve ventriküller

· Temporal lob yapıları

· Bazal ganglionlar

· Korpus kallozum

· Kavum septi pellusudi
OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUKLARI

· Serebellum

· Serbral hemisferler ve ventriküller

· Korpus kallozum

· Beyin sapı
DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU

· Serebellum

· Serbral hemisferler ve ventriküller

· Bazal ganglionlar

· Korpus kallozum

· Temporal lob yapıları
YEME BOZUKLUKLARI

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK

· Serebral hemisferler ve ventriküller

· Bazal ganglionlar

· Korpus kallozum

· Olgu çalışmaları

TOURETTE BOZUKLUĞU

AFFEKTİF BOZUKLUKLAR

SONUÇLAR VE ÖNERİLER

İntihar

Tüm ölümlerin % 0.4-0.9 unu oluşturan intihar (öz kıyım) davranışı kişiyi ve çevresini etkilemesi yanında , sonraki nesiller ve toplum üzerindeki etkileri nedeniyle büyük bir toplumsal sorundur. Tüm dünya çapında her gün yaklaşık bin kişi öz kıyım gerçekleştirmektedir. Erkeklerin kadınlardan daha çok intiharı gerçekleştirdiği saptanmıştır. Sonuçlara göre erkeklerde 2-7 kat daha fazla öz kıyıma rastlanmıştır. Erkekler daha şiddetli metotlar (asılma, kendini silahla vurma gibi) yeğlerken, kadınların ilaç ve boğulmayı seçtikleri gözlenmiştir. Etnik gruplar ve azınlık konumunda olanlar birbirlerine daha bağlı olduklarından daha az öz kıyıma yönelirken, göçmenler henüz ortama alışamadıkları için daha yüksek oranlara sahiptirler.

Çocuk ve Ergenlerde Psikofarmakoloji

1952 yılında klorpomazinin psikiyatride kullanılmaya başlanmasıyla ilk adımını atan psikofarmakoloji son yıllarda gelişen teknolojik ilerlemeler ile beyin nörokimyasının ve görüntülemesinin daha iyi tanınmasını ve ilaçların etki mekanizmalarının daha iyi anlaşılmasını sağlamış ve daha seçici ve daha az yan etkili ilaçların bulunmasıyla önem kazanmıştır. Farmakolojik tedaviyi psikiyatrinin tek tedavi şekli olarak benimsemek tedavide bütüncül yaklaşıma uygun değildir. Çocuk ve ergen psikiyatrisinde farmakolojik tedavi birçok klinisyen için ilk seçenek olmamakta ve psikoterapi, davranış tedavisi, bilişsel tedavi, aile tedavisi ve oyun tedavisi gibi birkaç yöntem birlikte kullanılmaktadır. Buna karşın çocuk ve ergen ruhsal bozukluklarının daha iyi tanınır olması ve farmakolojik tedaviler dışındaki tedavilerle bazı bozukluklarda düzelmenin sağlanmaması ilaçlara olan başvuruyu artırmıştır. Diğer tedavi yöntemlerinde olduğu gibi farmakolojik tedavide de uygulayıcıların iyi eğitim almalarına, çok araştırma yapmalarına, bilimsel kuramlar geliştirmelerine ve uygulama fırsatları bulmalarına ihtiyaç vardır.

Grup Terapisi

Normaller İçin Grup Terapisi

1962 ' de " Normaller İçin Grup Terapisi " şeklinde bir T Grubu Modeli sunulmuştur. Yaşantısal grup halo tereğinin değil, eğitiminde daha geniş ve insancıl bir tanımı öneriliyordu. Grubun yalnız Kişilerarası ve Liderlik Becerilerini Edinme Süreci ve Örgütsel Fonksiyonu ve Grup işlevselliğini anlama demek olmadığı, daha çok kişisel " Büyümeye " daha fazla önem veren bir değişim olduğu kabul edilmelidir. " Eğitim, kendini bütünüyle keşfetmekten ve kişinin tüm gizli gücünün gelişiminden başka bir şey değildir. "
Amaç : Ve Normalliğe Göndermeler !

Depresyonunuzun Sebebi Kendiniz Olmayın

Depresyon vak alarının büyük ekseriyetinde sebep üç temele dayanıyor:

1. Beyaz güneş ışığı eksikliği

2. Şeker ağırlıklı beslenme

3. Tatmin edici bir beraberlikten uzak kalma Eskiden birçok insan günlerinin önemli bir kısmını açık havada, gün ışığında çalışarak geçirirdi. Köylüler ve işçiler çiftliklerde, inşaatlarda, yol yapımlarında çalışırlardı. Tezgâhtarlar, memurlar, iş adamları da uzun uzun yürür ya da ata binerlerdi. Kısacası hergün muazzam bir egzersiz içerisindeydiler. Yalnızca zenginler eve kapanırdı. Zengin ev hanımları depresyon ve sıkıntı içerisinde ömürlerini tüketirken, köylü hanımlar dinç, sağlıklı ve üretken konumda idiler. Zenginlerin bu durumunu, bakın, şu olay nasıl anlatıyor:

Zengin bir ailenin şoförü, bu ailenin çocuğunu hergün lüks arabaya taşır, nereye götürecekse götürür, sonra kucağına alıp eve taşırmış. Bu adamın birinin dikkatini çekmiş. "Hanımefendi! Çocuğunuz yürüyemiyor mu?" diye sormuş. Kadın "Elbette yürüyebiliyor, ama çok şükür, öyle bir zorunluluğu yok" diye cevap vermiş.

Depresyon Tedavisinde Terapi

Depresyon tedavisinde terapinin ilaçlar kadar etkili olabildiği açıklandı.

Amerikan Psikiyatri Kuruluşu genel kurulunda, terapi maliyetinin kısa dönemde ilaç tedavisi maliyetiyle aynı olduğu, ancak uzun dönemde daha ekonomik olabileceği belirtildi.

Nashville Vanderbilt Üniversitesi uzmanlarından Dr. De Rubeis ve Steven Hollon, depresyon hastası 240 denek üzerinde ilaç ve terapinin etkisini gözlediler. Hastaların bir kısmına 16 hafta, bilmeye ve kavramaya yönelik terapi uygulayan araştırmacılar, diğerlerine 16 hafta depresyona karşı ilaç verdiler ve hastalar zaman zaman psikiyatristle görüştürüldü. Bir diğer gruba ise sadece placebo verildi ve hastalar psikiyatrist ile görüştürüldü. Bilmeye ve kavramaya yönelik kognitif terapi, hastayla psikiyatristin karşılıklı konuşması ve doktorun, hastanın kendisi ile ilgili negatif yapısını çözmeye çalışması olarak biliniyor.

%57 ORANINDA OLUMLU ETKİ GÖSTERDİ

Gelişimsel Bozukluklar

Yaygın gelişimsel bozukluklar; erken çocukluk döneminde başlayan sosyal beceri, dil gelişimi ve davranış alanında uygun gelişmeme veya kaybın olduğu bir grup psikiyatrik bozukluktur. Genel olarak bu bozukluklar gelişimin bir çok alanını etkilerler ve süreğen işlev bozukluklarına yol açarlar.

Bu bozuklukların en iyi bilineni otistik bozukluk (infantil otizm olarak da bilinir) olup; karşılıklı sosyal etkileşimde, sözel iletişimde bozukluklar ve basmakalıp stereotipik davranış örüntüsü ile karakterizedir. İnfantil otizm kavramını ilk kez Leo Kanner tarafından 1943 yılında tıp literatürüne kazandırılmış ve 1980'e kadar bu terim kullanılmıştır. 1980 öncesinde Amerikan Psikiyatri Birliğinin sınıflandırmasında yaygın gelişimsel bozukluklar çocukluk şizofrenisinin bir alt tipi olarak sınıflandırılmaktaydı. Amerikan Psikiyatri Birliği, 1994 yılında yaygın gelişimsel bozuklukları 5 bozukluktan oluşan bir grup olarak sınıflandırmıştır. Bunlar:

1. Otistik Bozukluk

2. Rett Bozukluğu

3. Çocukluğun Dezintegratif Bozukluğu

4. Asperger Bozukluğu

5. Başka türlü adlandırılmayan yaygın gelişimsel bozukluk’dur

OTİSTİK BOZUKLUK

EPİDEMİYOLOJİ

Çocuk ve Ergenlerde Cinsel İstismar

Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanım, yetişkin bir kimsenin cinsel arzu ve gereksinimleri için çocuğu veya ergeni cinsel bir nesne olarak kullanması şeklinde tanımlanmaktadır (1). Çocuk ve ergenin cinsel kötüye kullanımı yüzyıllardır bilinmesine karşın, ABD'de 1970'lerde cinsel kötüye kullanım bildirimlerinde dramatik artışlar gözlenmiştir. Aynı yıllarda İngiltere ve Kanada gibi ülkelerde de benzer sonuçlar bildirilmiştir. Bildirimlerin artmasında feminist haraket ve uzmanların büyük rolü olmuştur (2). Ulusal Çocuk Koruma Komitesi'nin 1992 bildirisinde; ABD'de her yıl 150-200 bin cinsel kötüye kullanım olgusu olduğu belirtilmektedir (3). Geniş ölçekli bir araştırmada, toplum örneklemindeki her on erkek ve her üç kız çocuktan birinin onsekiz yaşından önce cinsel kötüye kullanıma uğrama riski taşıdığını saptamıştır (2). Çocuk ve gençlerde cinsel kötüye kullanım ülkemizde de beklenenden daha yüksek oranlardadır. Trakya Üniversitesinde yapılan bir çalışmada aile içi cinsel kötüye kullanım %1.4 olarak bulunmuştur (4). DSM-IV, çocuk ve ergenin kötüye kullanımını üç ana başlıkta ele almaktadır.

Çocuk Psikiyatrisinde Görüşme Teknikleri

Çocuk Psikiyatrisinde Öykü Alma ve Görüşme Yöntemleri

Değerlendirmenin içeriği ana hatları sunulan problemin doğasına bağlı olacaktır. Aşağıdaki şema Graham’ ın (1986) kitabından alınmıştır. Daha fazla bilgi için başvurabilirsiniz.

1. Belirtilen sorunların niteliği ve şiddeti. Sıklığı. Sorunu oluşturan durumlar. Artıran ve iyileştirici etkenler. Aile için önemli olduğunu düşündükleri stresler.

2. Diğer şimdiki sorunlar veya yakınmaların varlığı

(a) Fiziksel. Başağrıları, mide ağrıları. İşitme, görme. Konvulziyonlar, bayılmalar, ve diğer tip nöbetler.

(b) Yeme, uyuma ve diğer eliminasyon sorunları.

(c) Anne-baba ve kardeşlerle ilişkiler. Anne-baba sevgisi, uyum.

(d) Diğer çocuklarla ilişkiler. Yakın arkadaşlık.

(e) Etkinlik düzeyi, dikkat süresi, konsantrasyon.

(f) Duygudurum, enerji düzeyi, mutsuzluk, hüzün, depresyon, özkıyım düşünceler, genel kaygı düzeyi, özgün korkular.

(g) Engellenmeye tepki, babaların tutması.

(h) Antisosyal davranış. Agresyon, çalma ve okuldan kaçma.

(i) Eğitim devamlılığı, okul devam durumu.

(j) Cinsel ilgi ve davranışlar.

(k) Herhangi diğer belirtiler, tik vb.

Ayrılık Kaygısı Bozukluğu

Bowlby'nin geliştirdiği Bağlanma (Attachment) teorisine göre; Attachment (Bağlanma), gelişen çocuk ile dışarıdan ihtiyacını gideren veya ilgi gösteren kişi arasındaki duygusal tonu yansıtır. Bu kişi, primer olarak infantın bakımından sorumludur ve bebek duygusal enerjisini ona yönlendirir.

Spesifik stabil bir figüre baglanma, bizim toplumumuzda anne,sağlıklı gelişim için önemlidir. Bowlby'e göre bağlanma anne ile olan "doyum ve zevkin olduğu, sıcak, yakın ve devamlı ilişki" oluştuğu zaman gerçekleşir. Bağlanma, yaşamın birinci yılında oluşur ve anne ile bebeğin birbirini etkilediği resiprokal niteliktedir.

Uykusuzluk

Uykusuzluk genelde; stres, sıkıntı, depresyon ve uyarıcı maddelerin kullanımı sonucunda meydana gelmektedir.

Hayatınızdaki tüm uyaranlardan kurtulun (çay, kahve, tütün, kola ve uyarıcı ilaçlar gibi).

Aerobik egzersizler yapmayı alışkanlık haline getirin. Gününüzün belirli bir bölümünü bu egzersizlere ayırın. Belirli bir süreegzersiz yapmak genelde geceleri rahat bir şekilde uyumanız için yeterli olabilir.

Yatmadan önce sıcak bir banyo yapmak (aşırı sıcak değil tabiiki), kaslarınızı gevşeterek uyumanıza yardımcı olur.

Eğer kas ağrılarınız ve kas spazmlarınız varsa ve bu nedenle uyuyamıyorsanız, şerbetçiotu (Humulus lupulus) bitkisinin çaylarını içebilirsiniz. Bira yapımında kullanılan bu bitki, binlerce yıldır yatıştırıcı ve rahatlatıcı oalrak kullanılmaktadır.

Yine ıhlamur çayı rahatlatıcı etkisi ile rahat uyumanıza yardımcı olur.

Yatmadan önceki 6 saat süresince çay ve kahve içmeyin.

Her sabah normalde kalktığınız saatten 1 saat önce kalkmaya çalışın.

Uyku Bozukluğu

Uyku insanoğlunun her zaman çok ilgilendiği konular içerisinde yer almıştır. Bunun nedeni her birimizin günlük işlevselliğimizi sürdürebilmek için uyku uyumaya ihtiyacımızın olmasıdır. Günlük aktivitelerimizi devam ettirebilmek için,verimli olabilmek için bir günde belli sürede uyumamız gerekmektedir. Ve biz,bu gerekli uykuyu alamazsak gün boyu bunun sıkıntısını çekeriz. Unutkan oluruz,sinirliliklerimiz artar, dikkatimiz dağılır, iç sıkıntısı duyarız. Ancak bazen de uykuyu fazla kaçırmaya başlarız. O zaman da, problem olur bizim için. Az uyumak gibi çok uyumakta bir problemdir. Altında yatan sebep araştırılmalıdır. En önemli sebeplerden biri depresyondur. Aşırı uyuma ile birlikte sinirlilik halleri öfke hayattan zevk almama halleri de eşlik edebilir. O zaman konuya daha hassas davranmalı kendimizi bunu sebebine yönelik araştırma yapmaya yönlendirmeliyiz.

Top