warning: Creating default object from empty value in /home/icom/domains/ihya.com/public_html/saglik/modules/taxonomy/taxonomy.pages.inc on line 33.

Psikiyatrik Hastalıklar

Psikiyatrik hastalıkların belirtileri, tanı ve tedavisi hakkında bilim ve sağlık sitemizden bilgi edinebilirsiniz.
Posted by Arif

Biyolojik erkekler LHRH agonistleri, progestinler veya antiandrojenlerle tedavi edilmelidirler. LHRH agonistleri LH salınımını, dolayısıyla da testesteron salınımını durdururlar. Progestin ve antiandrojenler de testesteron salınımını bloke eder veya testesteron aktivitesini nötralize ederler. Biyolojik dişiler de menstrüasyonu durdurmak için LHRH agonistleri veya yeterli progestinlerle tedavi edilmelidirler. Bunlar östrojen ve progesteron yapımını durdururlar.

Kısmi Geridönüşümlü Müdahaleler: Ergenler, erkeksi yada kadınsı özellikler kazandıran hormon tedavileri için 16 yaş civarı uygun olabilirler. Bu durumda anne-babanın izninin alınması tercih edilir. Birçok ülkede 16 yaş tıbbi kararlar verebilmek için yasal olarak yeterli kabul edilmekte ve anne-baba izni gerekmemektedir.

Posted by Arif

Adipozite, şişmanlık enerji bilançosunun bozukluğundan olabildiği gibi artmış yeme gereksinimi ile fazla kalori alınması sonucu da meydana gelebilir. Bu bozukluk büyük bir olasılıkla, acıkma-doyma mekanizmasının uyarılmasına bağlıdır ki, bunda psikovegetativ etkiler de rol oynayabilmektedirler.

Merkezi hipotalamustan yönetilen acıkma ve doyma duyusu, besin alımının düzenlenmesi yani bedenin enerji harcaması ile kalori alımının birbirine uyması konusunda önemli sinyaller verir. Şişmanlarda bu sinyal fonksiyonunda bir bozukluk vardır. Acıkma ve doymanın düzenlenmesi duruma uygun biçimde yönetilemez ve kişi fizyolojik açlığı ile doymasını yeterince algılayamaz. Açlık ve tokluk duygusunun yoğunluğu daha çok gerçeğe uymayan duygusal durumlarla karartaştırılır.

Şişmanlardaki patolojik derecede artmış olan yeme davranışı bir yandan açlık duygusunun artmış olması, öte yandan da tokluk duygusunun azalmış olmasına, yani sonuçta her iki duygunun algı niteliğinin bir arada bozulmasına bağlıdır.

Posted by Arif

Eski adıyla nöroleptikler olarak bilinen bir grup antipsikotik ilaç 1950’den beri şizofreni ve diğer ilişkili psikozların tedavisinde kullanılmaktadır.Her ne kadar bu bozuklukların tedavisinde devrim yaratmış olsalar da bu ajanlar terapotik ve toksik düzeylerin herikisinde de sayısız yan etkiye yol açabildikleri bilinir.Nörolojik fonksiyonel etkilere dayanarak nöroleptikler olarak adlandırılan bu ilaçların günümüzde daha az yan etkileri olan ve şizofreni için yeni geliştirilen ajanlar genellikle şimdi antipsikotikler olarak sınıflandırılmaktadır.Bu ajanlar çeşitli psikozların tedavisine ilaveten nonpsikiyatrik bazı durumlarda da kullanılırlar.Şöyle ki; Ajite ve ağrılı hastanın kimyasal olarak rahatlatılması, bulantı ve kusmaların kontrolü, başağrısı sendromlarında ağrı ve bulantının giderilmesi, hıçkırık supresyonu, ayrıca Tourette sendromu, Huntington koresi, bazal ganglionların çeşitli bozuklukları gibi değişik pekçok involunter motor bozuklukların kontrolünde de kullanılır. Konvansiyonel veya tipik antipsikotikler şizofreni ve ilişkili psikozların pozitif semptomlarını(örneğin, hallüsinasyon, delüzyon, düşünce bozukluğu) düzeltme konusunda yaygın kabul görmüştür.

Posted by Arif

Anoreksia nervosa nedir?

Psikolojik bir yeme bozukluk hastalığıdır. Bu kişiler başlangıçta kilo vermek için diyetle başlarlar. Daha sonra kişide vücudunu kontrol altına almanın bir göstergesi olarak ortaya çıkar. Kısır döngüye giren bu düşünce ile bitmeyen bir yeme kısıtlamasına başlarlar. Bu kısır döngü bir obsesyona benzer, ilaç bağımlılığı veya diğer bağımlılıklar gibidir.

Anoreksia nervosa tipleri varmıdır?

* Anoreksik dönemde aşırı yeme ve ardından ksuma veya müshil kullanarak kilo almamaya çalışanlar
* Kısıtlayıcı tip: bunlar sadece kısıtlarlar, arada aşırı yeme ve ardından kusma yoktur.

Anoreksia nervosada altta yatan muhtemel sebepler nelerdir?

Aile içi aşırı kişilerin birbirine ihtiyaç duyması, buna bağlı ebeveyn –çocuk ilişkisini korunması için çocuk büyümek istemez ve beslenmeyerek küçük kalmayı tercih eder.

Bunun dışında aile içi başka sebeplerde olabilir

* Yüksek ebeveyn beklentileri
* İlişki kurma becerisi eksikliği
* Çelişkileri yönetmede zorluklar yaşanması
* Genetik bir yatkınlık olabilir.
* Hipotalamik disfonksiyon
* Beyinde nörotransmitter denilen sinyal ileticilerin dengelerinin bozulması

Posted by Arif

Bu kişiler normalden fazla egzersiz yapar.

* Kilo ve diyet konusunda takıntılı davranışlar gösterir.

* İşten, okuldan, arkadaşlarından ve ailesinden zaman çalarak egzersiz yapar.

* Egzersiz onun için eğlence değil bir hırs olmuştur.

* Performansı her şeyden önemlidir.

* Sportif başarılarını her zaman az bulur ve daha fazla çalışır.

* Etrafındaki insanlara kendisi gibi ince ve zayıf olmaları konusunda bilgi verir ve onları zorlar.

* Çevresinden alamadığı ilgiyi egzersizle sağlamaya çalışır.

* Genellikle yalnız ve az arkadaşı olan insanlardır.

* Egzersiz yapmasındaki amaç kilo vermenin dışında, kendi özgüvenini artırmak, egzersizi öne sürerek performansıyla kendini saygı gören bir kişi yapmaktır.

Posted by Arif

Panik bozukluğunun olmadığı, belirgin, yaygın, kontrolü güç olan kronik anksiyete durumları için kullanılır. Bu sendromun temel ölçütü en az 6 ay boyunca anksiyete yaşanması gereğidir. DSM-IV’de özellikle hipokondriazis ve PTSB başta olmak üzere diğer ekse I tanılarının olduğu durumlarda yaygın anksiyete bozukluğu tanısının konulmamasını önermektedir. Kadınlarda erkeklere göre daha sıktır (2/1).

Hastanın görünümü oldukça tipiktir. Huzursuz ve ürkektirler. Yüz ve beden duruşları gergindir. Ciltleri solgun olup el, ayak ve koltuk altları daha fazla olmak üzere terledikleri dikkati çeker. Genellikle endişeli ve dalgın olup, çok önemli olmayan konularda bile endişelendikleri ya da olayların olası olumsuz sonuçları konusunda düşünmekten kendini alıkoyamadıkları görülür.

Yaygın anksiyete bozukluğu olan kişilerin 1/3’ü kişilik bozukluğu gösterirler : En fazla bağımlı kişilik bozukluğu gösterirler.

DSM-IV tanı ölçütleri:

A.En az 6 ay boyunca sürmesi

B.Kişi bu anksiyeteyi kontrol etmekte güçlük çeker

C.Anksiyete ya da endişe aşağıdakilerden üçü ile birlikte görülür.

1. Huzursuzluk veya kendini tetikte hissetme

2. Çabuk yorulma

Posted by Arif

Posttravmatik stress bozukluğu (PTSB) olağandışı bir dış travmatik olayla ilişkili olmasına rağmen, etyolojisinde birden fazla etmenin yer aldığı düşünülmektedir. Travma PTSB' nin gelişmesinde temel ortaya çıkarıcı etken olmasına karşın, aynı travmatik olay her kişide PTSB ortaya çıkarmamaktadır. Travma gerekli bir etmen olmasına karşın tek başına yeterli değildir. PTSB belirtilerinin travmanın şiddeti ile doğru orantılı olduğu beklenirse de çalışmalar bunu doğrulamamaktadır. Araştırmacılar travmanın kişi için öznel anlamının önemi üzerinde daha fazla durmaktadırlar. Travmanın kişi için öznel anlamını belirleyen en önemli etkenlerden birinin yaşamın erken evrelerindeki yaşam olayları ve sorunlar olduğu ileri sürülmektedir (Burgess ve ark. 1995).

Yaşamın erken dönemlerindeki okul korkusu, enüresiz, karanlık korkusu, davranım bozuklukları gibi bazı çocukluk çağı problemleri ve örseleyici yaşantılar, PTSB’si olan hastalarda sınırlı sayıda araştırılmıştır. Okul korkusu ile PTSB arasında ilişki olduğunu yansıtan bir çalışmaya literatür taramasında rastlamadık.

Posted by Arif

Obsesyonlar (saplantı); kişinin kendi zihninin ürünü olarak tanımladığı (düşünce sokulmasından farklı olarak), yok varsaymaya veya bastırmaya ya da başka düşünce veya hareketlerle nötralize etmeye çalıştığı, benliği rahatsız eden (ego-distonik) yineleyeci ve ısrarlı her türlü düşünce, fikir, dürtü ve imgelemlerdir. Kompulsiyon (zorlantı); çoğu kez obsedan düşünceleri kovmak için yapılan irade dışı yineleyen hareketlerdir.

Son yıllara kadar obsesif kompulsif bozukluğun (OKB) çocuk ve ergenlerde nadir görüldüğüne inanılırdı. Ancak yeni çalışmalar bu bozukluğun sanıldığı kadar seyrek olmadığını göstermektedir (Swedo ve ark. 1992). Yapılan epidemiyolojik bir çalışmada OKB prevalansı yaklaşık % 0.05 bulunmuştur (Elkins ve ark. 1980). Flament ve arkadaşları(1989)yaptıkları epidemiyolojik bir çalışmada beş bin lise öğrencisinde yaşam boyu yaygınlığı % 2 olarak saptamışlardır. Yani her 200 genç kişiden biri OKB'ye sahiptir (Flament 1990). Retrospektif çalışmalarda yetişkinlikte OKB tanısı alanların 1/3-1/2'sinde hastalığın başlangıcının çocukluk veya ergenlik döneminde olduğu saptanmıştır (Karno ve ark.1988).

Posted by Arif

Çocuklarda anksiyete bozuklukları yaygın olmakla birlikte az çalışılmış bir alandır. Anksiyete bozuklukları benlik algısında düşme, sosyal izolasyon, sosyal işlevlerde yetersizlik ve akadamik başarısızlıklarla birliktedir. Çocuklarda sıklıkla baş ağrısı, kaın ağrısı ve irritabl bağırsak sendromu gibi fiziksel belirtiler görülür. Genellikle zamanla kötüleştiğine dair kanıtlar vardır.

Geniş anlamda, anksiyete, tehlike beklentisi ile birlikte olan emosyonel huzursuzluk olarak tanımlanabilir. Anksiyete, koruma ve adaptif işlevi olan normal bir emosyondur. Korkular, genellikle gerçek ya da hayali bir tehlikeye karşı normal bir reaksiyon olarak düşünülür. Anksiyete türün devamı için gereklidir. Geçici korku ve anksiyete normal çocuğun gelişiminin bir parçasıdır. Bu korkular, kendisine ya da başkalarına zarar gelmesi, belli bir durum hakkında yoğun endişelenme, ayrılık anksiyetesi olabilir.

Posted by Arif

Her gün medyada karşılaştığımız alışılageldik olaylardan birisi daha. Bir hırsız, İstanbul'un lüks semtlerinden birinde soymak için boş bir ev ararken, kendince uygun olduğunu düşündüğü, penceresi aralıklı bir eve sinsice girer. Bir vakit sonra yaşlı ev sakini tarafından hırsız, evinde görülür. Bunu fark eden hırsız, bir anda büyük bir korkuya kapılarak onu etkisiz kılmak amacıyla üzerine atlar. Hemen onu sandalyeye bağlar. Yüzü maskeli olmayan hırsız tanınacağı endişesiyle bir anda mutfaktan kaptığı bıçakla yaşlı ev sahibini düşünmeden öldürür. Hırsız, kontrolünü tamamen kaybetmiş, bir öfke ve korku nöbetine kapılarak bu cinayeti işlemişti. Daha sonra mahkemede verdiği ifadesi düşündürücüydü. "Bunu nasıl yaptım hala anlayamıyorum. Bir anda tüm kontrolümü kaybettim, beynim beni yönlendiriyordu sanki ".

Posted by Arif

Ruh Sağlığı Hastalıkları (Psikiyatri)


Son yorumlar