warning: Creating default object from empty value in /home/icom/domains/ihya.com/public_html/saglik/modules/taxonomy/taxonomy.pages.inc on line 33.

Psikiyatrik Hastalıklar

Psikiyatrik hastalıkların belirtileri, tanı ve tedavisi hakkında bilim ve sağlık sitemizden bilgi edinebilirsiniz.
Posted by bilge

Alkolizmle ilgili tüm tedavi programlarının belirli temel ilkeleri vardır. Bir alkolizm tedavi programında aşağıdaki aşamalar bulunur.

Alkolden Arındırma Ve Yoksunluk Belirtileri

Tedavi alkolden arındırma programıyla başlayabilir. Hasta alkolden arındırma servislerinde tedaviye alınır ve yoksunluk belirtileri açısından dikkatlice izlenir. Bu genellikle 4-7 günlük bir süredir ve bu süre içinde sakinleştiricilerin kullanılması da çoğu zaman gerekli olur. Eğer yoksunluk belirtileri ortaya çıkarsa bir doktorun rehberliğine gereksinim duyulabilir. Ayrıca bazı alkolikler için bu dönemde depresyon tedavisi de gerekli olabilir, şiddetli yoksunluk belirtileri olan alkolikler gergin, sinirli olabilir ve hatta bilinç kayıpları bile görülebilir.

Delirium Tremens ve yoksunluk belirtilerinin önlenebilmesi için doktor gözetimi altında ilaç kullanımı gereklidir.

Tıbbi Tedavi

Eğer alkolizmden kaynaklanan tıbbi sorunlarınız varsa, bunlar tedavi edilmelidir. En sık rastlananlanYüksek kan basıncı, kan şekeri artışı, karaciğer ve kalp hastalıklarıdır. Bunların yanısıra, hastalıkla ilgili beslenme sorunları da teşhis edilerek uygun bir diyetle tedavi edilmelidir.

Posted by bilge

Geçen birkaç on yılda zeka ile ilgili olarak yapılan genetik araştırmalar önemli buluşlar yapmıştır. Bu buluşların bazılarının ana hatlarından bahsederken fazla yer kaplamaması için zeka ölçümünden bahsetmeyeceğim. Ancak belirtmek gerekirse bu yazıda zeka derken benim anlatmak istediğim; genel bilişsel beceridir ve g ile ifade edilmektedir. Bilişsel beceriyi ölçen bütün geçerli ve güvenilir testlerin ortak özelliği işte bu g’dir. Aslında g, bütün testlerde ortak olan ve daha kesin ve değişmez temel bileşenlerce indekslenmiş olmasına rağmen genellikle zeka testlerinde yer alan çeşitli bilişsel testlerin toplam skoru üzerinden değerlendirilir. Nerdeyse bütün genetik bilgiler bu psikometrik bakış açısına bağlı olarak yapılan ölçümler sonucunda ve temel zeka testleri kullanılarak toplanmıştır. Zeka ile ilgili genetik araştırmaların yeni bir yolu da bilgi süreçleri gibi diğer ölçümlerin ve ilintili potansiyeli, pozitron emisyon tomogrofik taramalar ve MRI gibi daha direk beyin fonksiyon ölçümlerinin araştırılması ve bu ölçümlerin g yi nasıl etkilediğinin açıklanmasıdır.

Posted by bilge

İnsan zekasının modern olarak ölçümü; Charles Darwin’in kuzeni olan Sir Francis Galton’un 19. yüzyılın ikinci yarısında İngiltere’de basit bir teoriden (insanlar bilgileri duyuları ile edindiklerine göre en zeki insanlar en gelişmiş duyulara sahip olanlar olmalıdır) bir test geliştirmesiyle başladı. Galton; duyu, motor ve reaksiyon zamanı işlevlerinden oluşan ve sonuçları tutarlı ve güvenilir olan bir test geliştirdi. Sonuçta 20. yüzyıla kadar Galton dışındaki insanlar tarafından geliştirilen testler bu karmaşık yapının değersiz ölçümleri olarak gösterildi.

Posted by bilge

a. Amaçlar:

1. Zeka geriliğinin genel olarak tanımlanması ve öneminin açıklanması,

2. Zeka geriliğinin epidemiyolojisinin açıklanması,

3. Zeka geriliği nedenlerinin açıklanması,

4. Zeka geriliğinin klinik belirtilerinin ve tanı konulmasının açıklanması,

5. Zeka geriliğine eşlik eden fiziksel engel ve psikiyatrik bozuklukların açıklanması,

6. Zeka geriliğinin izlenmesini ve tedavisinin açıklanması.

b. Hedef Davranışlar:

1. Zeka geriliğini genel olarak tanımlar.

2. Zeka geriliğinin yaygınlığını belirtir.

3. Zeka geriliğinin nedenlerini açıklar.

4. Zeka geriliğinin klinik belirtileri, nasıl tanı konulduğu ve zeka düzeylerine göre sınıflandırılmasını açıklar.

5. Zeka geriliğine eşlik eden fiziksel engel ve psikiyatrik bozuklukları tanımlar.

6. Zeka geriliğinin izlenmesi ve tedavi yaklaşımlarını tanımlar.

c. Süre: 45 Dakika

ç. Gerekli Araç, Gereç, Dokümanlar ve Hazırlıklar:

Tepegöz, slayt makinesi, yazı tahtası, yazı kalemi.

Öğrenciler konuyu okumuş ve araştırmış olarak derse katılır.

d. Emniyet: Ders esnasında cihazların kullanımına dikkat edilecektir.

e. Giriş Testi (2 Dakika)

Posted by bilge

Korku kelimesi, çocuklarımızdan sık duyduğumuz ve kimi zaman nasıl bir yaklaşımda bulunacağımızı bilmediğimiz durumlarla bizi karşı karşıya getirir. Genel bir bakışla korku; algılanan bir tehlike, tehdit anında hissedilen ve gerilim, güçlü bir kaçma veya kavga etme dürtüsü, hızlı kalp atışları, kaslarda gerginlik, v.b. belirtilerle yaşanan yoğun bir duygusal uyarılmadır.

Korku, çocuğun gelişim sürecinde var olan bir duygudur. 6 aydan itibaren bir bebek yabancı nesneler, yerler ve kişilere karşı korku geliştirebilmektedir. Birincil bakıcıları (genellikle anne ve baba) olmaksızın bebek farklı ortamlara tepkiler verir. Yeni tanıdığı, tanıştığı kişilere ağlayarak yaklaşır, anneyi arar. Bu doğal gelişim sürecinin bir sonucudur. Bebeğimizin çevreye olan algısı artmış ve tanıdık-tanımadık sınıflandırmalarını değerlendirmeye başlamıştır artık. Yabancılık çekme ve ebeveynden ayrılmaktan kaçınma 2 yaşa kadar devam eder.

Posted by bilge

Tourette sendromu (TS) veya Tourette bozukluğu DSM-III-R ve TS Sınıflandırma Çalışma Grubu tarafından şöyle tanımlanmıştır: birden fazla motor tik ve en az bir vokal tik’in bir arada bulunması (aynı zamanda birlikte bulunması şart değil), 12 aydan daha uzun sürmesi, artış ve azalmalar göstermesi ve 21 yaştan önce başlamasıdır. DSM-IV’de bazı kriterler değişikliğe uğramıştır.

TS önceleri nadir olduğu düşünülürken, artık oldukça yaygın olduğu kabul edilmektedir. Bu bozukluğun farkındalığın artışı ve nöropsikiyatrik bir bozukluk olduğu görüşü ilgiyi artırmıştır. Bozukluğun kesin sebepleri henüz açığa çıkarılamamıştır. Tanı için herhangi bir biyolojik testin olmaması, genellikle semptomlara dayalı tanı konmaktadır. Sadece tiklerin göz önüne alınarak tanının konması karışıklıklara yol açabilmektedir. Tiklerin Sebepleri; “alışkanlık”, “stres”, “emesyonel bozukluklar”, bazen “dikkat vermeyi gerektiren durumların sonucu” ve cinsel kötüye kullanımın sonucunda da olabilmektedir.

Daha son zamanlara dek bile, tiklerin psikolojik orijinli olduğu düşünülüyordu. Şimdi ise kabul gören görüş; TS’nin büyük oranda nörogenetik orijinli nörogelişimsel bozukluk olduğudur.

Posted by bilge

Bebek ya da küçük çocukların bir çeşit beslenme ve yeme bozukluğudur.
Normal geçen bir süreçden sonra, en az 1 ay süreyle devamlı olarak
yiyeceklerin çıkartılarak (geviş getirerek) yeniden çiğnenmesidir.
Bu davranışın oluşmasında, herhangi bir mide-barsak (gastrointestinal)
sistemi rahatsızlığı (özofajial reflü vs.) veya başka bir hastalığın rolü yoktur.
Kişinin herhangi bir organik rahatsızlığı yoktur. Olay tamamen psikiyatriktir.
Bu davranış ayrıca Anoreksiya Nervoza, Blumia Nervoza, Mental Retardasyon,
Yaygın Gelişimsel Bozukluk ve diğer bazı psikiyatrik rahatsızlıkların
gidişatında da ortaya çıkabilir.

Posted by bilge

Özgül Öğrenme Güçlüğü Tanısı Koymada Yararlanılan Test ve Araçlar

1. WISC-R: Zeka testleri bilişsel işlevlere ait bilgiyi getirir. Değişmezlik taşır. Eğer bir çocuğa zeka testi verdiysek bulduğumuz ranj, yetişkinlik ve yaşlılığa kadar aynı düzeyde kalır, değişmez. Değişmezliğin güvenirliği yaşla birlikte artar. Erken çocukluk döneminde yapılan değerlendirmeler daha az güvenilir olur. Değerlendirmenin yapıldığı zaman içinde tanımlayıcıdır. Sözel alt testlerde sorulara dinleyerek yanıt verir. Sunulan kapsam içinde alıcı ve ifade edici farkları ifade eder. Performans alt testlerde görsel-algısal, görsel-motor becerileri ölçer. Toplam puan zihinsel düzeyin iyi bir göstergesidir. Sözel ZB ve performans ZB arasındaki fark belli bir alandaki gelişimin sapmış olduğunu gösterir ve toplam puanın anlamı değişir. Fark her zaman patolojik bir durumun ifadesi değildir. WISC-R’ da 3 patern tanımlanır:

a) SZB, PZB’ den yüksek olduğu patern: SZB, PZB’ den 15-40 puan daha yüksek olduğu durum. Görsel-motor-algısal alanda sorun olduğu düşünülebilir. Sözel alanda daha başarılıdır.

Posted by bilge

ÖZGÜL ÖĞRENME BOZUKLUĞU

Özgül öğrenme güçlüğü öğrenmeyle ilgili bir sorun olarak algılanmakla ve tanıtılmakla birlikte; gördüğümüz, duyduğumuz ya da dokunduğumuz, tanımaya çalıştığımız şeylerin algılanmasıyla ilgili ya da işlenmesiyle ilgili bir sorun olarak yaşanmaktadır. Ortaya çıkış nedenleri; beyindeki bazı farklılıklar nedeniyle öğrenme süreçlerinde bir ya da birkaçında sapmalar olması durumunda ortaya çıkar. Her özgül öğrenme güçlüğü gösteren çocuk birbirinden farklıdır.Özgül öğrenme güçlüğü zeka sorunu değildir. Tanı konulması için duyusal organlarda organik bir bozukluğun olmaması gerekiyor. Ondokuzuncu yüzyılda disleksi daha çok bilinen bir kavram. Sözlük karşılığı okuma güçlüğü. Özgül öğrenme güçlüğü okuma\yazma\aritmetik güçlüğü olarak da geçebilir. Sıklığı %1-%30 arasında değişir, erkeklerde daha sık görülür. Nedenleri kesin olarak bilinmiyor. Olası nedenler genetik, kalıtsal etmenler , beyindeki yapısal işlevsel farklardan bahsediliyor. Özgül öğrenme güçlüğü olan çocukların anne-babalarında da özgül öğrenme güçlüğü görülüyor. Beynin her iki yanındaki işitsel alan normal kişilerde solda daha büyüktür, disleksiklerde her ikisi de eşit ya da sağdaki daha büyüktür.

Posted by bilge

Konuşma esnasında konuşmanın düzenli bir şekilde ilerlemesini bozan duraklama, bazı ses ve sözcükleri yineleme ya da bir heceyi uzatarak söyleme ile giden ve bazı kişilerde sosyal ortamlardan kaçınmaya yol açıp, kaygı ve üzüntü konusu olan bir bozukluktur

Nelerden dolayı olabilmektedir?

Bazı ailelerde gerilim düzeylerinin yüksek olması ve ortak bir özellik şeklinde bu gerilimin nefes borusu ve ses tellerine iletilmesi ile ilişkili olabildiği ya da beyindeki konuşma merkezi ile ilişkisi olduğu yönünde düşünceler bulunmaktadır. Anne-babada obsesif-kompulsif kişilik yapısının varlığına da bu bozuklukta işaret edilmiştir. Çocuklukta yaşanan endişe , gerilim ve korkuların da etkilerinin olduğu düşünülmektedir. Bir görüşe göre kişinin çözümleyemediği ve bilinçaltına doğru bastırdığı ruhsal çatışma, korku ya da isteklerinin sonucunda oluşan nevrozların bir görünümü olarak düşünülmüştür. Hastaların % 40-60 kadarında ailelerinde kekemelik öyküsüne rastlanmıştır.

Görüntüleme çalışmalarında beyin kan akımlarında azalmalar ve bölgesel olarak bazı alanlarda akımda düzensizlikler saptanmıştır.

Hangi yaslarda baslar?

Posted by bilge

Yaygın gelişimsel bozukluklar; erken çocukluk döneminde başlayan sosyal beceri, dil gelişimi ve davranış alanında uygun gelişmeme veya kaybın olduğu bir grup psikiyatrik bozukluktur. Genel olarak bu bozukluklar gelişimin bir çok alanını etkilerler ve süreğen işlev bozukluklarına yol açarlar.

Bu bozuklukların en iyi bilineni otistik bozukluk (infantil otizm olarak da bilinir) olup; karşılıklı sosyal etkileşimde, sözel iletişimde bozukluklar ve basmakalıp stereotipik davranış örüntüsü ile karakterizedir. İnfantil otizm kavramını ilk kez Leo Kanner tarafından 1943 yılında tıp literatürüne kazandırılmış ve 1980'e kadar bu terim kullanılmıştır. 1980 öncesinde Amerikan Psikiyatri Birliğinin sınıflandırmasında yaygın gelişimsel bozukluklar çocukluk şizofrenisinin bir alt tipi olarak sınıflandırılmaktaydı. Amerikan Psikiyatri Birliği, 1994 yılında yaygın gelişimsel bozuklukları 5 bozukluktan oluşan bir grup olarak sınıflandırmıştır. Bunlar:

1. Otistik Bozukluk

2. Rett Bozukluğu

3. Çocukluğun Dezintegratif Bozukluğu

4. Asperger Bozukluğu

5. Başka türlü adlandırılmayan yaygın gelişimsel bozukluk’dur

OTİSTİK BOZUKLUK

EPİDEMİYOLOJİ

Posted by bilge

Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanım, yetişkin bir kimsenin cinsel arzu ve gereksinimleri için çocuğu veya ergeni cinsel bir nesne olarak kullanması şeklinde tanımlanmaktadır (1). Çocuk ve ergenin cinsel kötüye kullanımı yüzyıllardır bilinmesine karşın, ABD'de 1970'lerde cinsel kötüye kullanım bildirimlerinde dramatik artışlar gözlenmiştir. Aynı yıllarda İngiltere ve Kanada gibi ülkelerde de benzer sonuçlar bildirilmiştir. Bildirimlerin artmasında feminist haraket ve uzmanların büyük rolü olmuştur (2). Ulusal Çocuk Koruma Komitesi'nin 1992 bildirisinde; ABD'de her yıl 150-200 bin cinsel kötüye kullanım olgusu olduğu belirtilmektedir (3). Geniş ölçekli bir araştırmada, toplum örneklemindeki her on erkek ve her üç kız çocuktan birinin onsekiz yaşından önce cinsel kötüye kullanıma uğrama riski taşıdığını saptamıştır (2). Çocuk ve gençlerde cinsel kötüye kullanım ülkemizde de beklenenden daha yüksek oranlardadır. Trakya Üniversitesinde yapılan bir çalışmada aile içi cinsel kötüye kullanım %1.4 olarak bulunmuştur (4). DSM-IV, çocuk ve ergenin kötüye kullanımını üç ana başlıkta ele almaktadır.

Posted by bilge

Çocuk Psikiyatrisinde Öykü Alma ve Görüşme Yöntemleri

Değerlendirmenin içeriği ana hatları sunulan problemin doğasına bağlı olacaktır. Aşağıdaki şema Graham’ ın (1986) kitabından alınmıştır. Daha fazla bilgi için başvurabilirsiniz.

1. Belirtilen sorunların niteliği ve şiddeti. Sıklığı. Sorunu oluşturan durumlar. Artıran ve iyileştirici etkenler. Aile için önemli olduğunu düşündükleri stresler.

2. Diğer şimdiki sorunlar veya yakınmaların varlığı

(a) Fiziksel. Başağrıları, mide ağrıları. İşitme, görme. Konvulziyonlar, bayılmalar, ve diğer tip nöbetler.

(b) Yeme, uyuma ve diğer eliminasyon sorunları.

(c) Anne-baba ve kardeşlerle ilişkiler. Anne-baba sevgisi, uyum.

(d) Diğer çocuklarla ilişkiler. Yakın arkadaşlık.

(e) Etkinlik düzeyi, dikkat süresi, konsantrasyon.

(f) Duygudurum, enerji düzeyi, mutsuzluk, hüzün, depresyon, özkıyım düşünceler, genel kaygı düzeyi, özgün korkular.

(g) Engellenmeye tepki, babaların tutması.

(h) Antisosyal davranış. Agresyon, çalma ve okuldan kaçma.

(i) Eğitim devamlılığı, okul devam durumu.

(j) Cinsel ilgi ve davranışlar.

(k) Herhangi diğer belirtiler, tik vb.

Posted by bilge

Bowlby'nin geliştirdiği Bağlanma (Attachment) teorisine göre; Attachment (Bağlanma), gelişen çocuk ile dışarıdan ihtiyacını gideren veya ilgi gösteren kişi arasındaki duygusal tonu yansıtır. Bu kişi, primer olarak infantın bakımından sorumludur ve bebek duygusal enerjisini ona yönlendirir.

Spesifik stabil bir figüre baglanma, bizim toplumumuzda anne,sağlıklı gelişim için önemlidir. Bowlby'e göre bağlanma anne ile olan "doyum ve zevkin olduğu, sıcak, yakın ve devamlı ilişki" oluştuğu zaman gerçekleşir. Bağlanma, yaşamın birinci yılında oluşur ve anne ile bebeğin birbirini etkilediği resiprokal niteliktedir.

Posted by Serrâ

1. Anorexi Nervoza
2. Bulimia Nervoza
3. Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu
4. Şok Diyet

Anorexi Nervoza

Kilo alarak, şişmanlamaktan aşırı korkma sonucu, zayıflamak için sürekli çaba göstermeye Anorexia Nervosa denir.
Bireyin boyu veyaşı arasındaki normal asgari ağırlığının %85'inin altına indirmesi, Anorexia Nervosa tanısı koymak için yeterlidir. Dünya Sağlık Örgütü ( WHO ), boy, kilo veyaş arasındaki ideal ölçüyü şöyle tanımlamaktadır :

( ( Boy - 100 ) + ( Yaş / 10 ) ) * 0,8 ( bayanlar için ) * 0,9 ( erkekler için )

Örnek olarak 30 yaşında ve 1.75 boyundaki bir erkeğin ideal kilosu şöyle hesaplanacaktır.

= ( ( 175 - 100 ) + ( 30 / 10 ) ) * 0.9
= ( 75 +3 ) * 0.9
= 78 * 0.9
= 70,2 ( 70 kilo 200gram )

Posted by Serrâ

Aslında herkesin herhangi bir zamanda uyku problemi olur. Bunun için pek çok neden bulunmaktadır. Uykusuzluk en az üç hafta süren uykuya başlama ve devam etmede güçlük olarak tanımlanmıştır. Bir ya da iki gece bozulan uyku, uykusuzluk kavramına uymaz. Aynı zamanda gün boyunca yorulmadıysanız, ne kadar kötü uyuduğunuzu düşünürseniz düşünün uykusuzluk yakınmanız yoktur. Böyle bir durum bile zaman zaman uyuma probleminin olmadığı anlamına gelmemektedir ve bozuk bir uykunun sıkıntısını bilmek için uykusuzluk çekiyor olmanız gerekmez.

Genç kişilerin yaşlılardan daha az uyku problemi var gibi görünmektedir. Buna karşın yukarıda belirtildiği gibi bunun yaşlandıkça uyku paternlerinizde meydana gelen değişiklikle ilgisi olabilir. 20 li yaşlarında her 10 kişiden biri uyku problemi olduğundan yakınırken yetmişli yaşlardaki kişilerin 3 te biri şikayet etmektedir.

Farklı kişiler klasik olarak aşağıdaki problemlerin bir ya da daha fazlasıyla, farklı şekillerde karşılaşmaktadır:

- Uykuya başlama ve uyuma zamanı arasının uzunluğu (sıklıkla bir o yana bir bu yana dönme)

- Gece boyunca pek çok kere uyanma, bunun sonucu olarak da sabahleyin kötü uyku uyumuş olma duygusu

Posted by Serrâ

Bu sendrom, gönüllü sağlık çalışanları arasında ilk olarak görülen yorgunluk, hayal kırıklığı ve işi bırakma ile karakterize bir durumu tanımlamak için ortaya atılmıştır. Bugün bunlara dayanarak tükenmişlik sendromunun sağlık çalışanları arasında büyük bir sorun olduğu bilinmektedir. Bu sendroma ilişkin üç temel etmen tanımlamıştır;

1. Duygusal tükenmişlik,

2. Depersonalizasyon,

3. Bireysel beceride azalma.

Sıkça görülen diğer etmenler şunlardır:

1. Bu fenomen bireysel ya da kurumsal düzeyde oluşabilir.

2. İnsanın iç dünyası ile ilgili duyguları, amaçları, istekleri ve beklentileri etkileyen psikolojik bir deneyimdir.

3. Olumsuz bir deneyimdir ve sorunlar, baskı hissi, huzursuzluk ve işlev bozukluğu görülür.

Posted by Serrâ

İnsanlar yaşadıkları ortamın düzeni ve sürekli olmasını isterler ve bunun gereksinimini duyarlar. Yarının şu anın devamı olmasını, kesintisiz bir yaşamı arzularlar. Kişinin yaşamını, yaşam döngüsünü tümü ile değiştiren olaylar, kişinin yaşamında önemli yeri olan kişilerin yitirilmesi ve/veya buna neden olaylar insanda ciddi, zaman zamanda kalıcı psikolojik yaralanmalara neden olur.

Psikolojik travma; kişinin duygusal, fiziksel ve zihinsel bütünlüğünü zedeleyerek, yaşantısına darbe vuran ve ruhsal bozukluklara iten dramatik olaylardır.

Travma sonrası stres bozukluğu savaş, kaza, terör, saldırı, tecavüz gibi gündelik yaşamın dışındaki yaşantılardan sonra ortaya çıkabileceği gibi, deprem, sel, yanardağ patlamaları gibi doğal afetlerin ardından ortaya çıkabilen ve psikolojik travmaların yarattığı ruhsal sorunlardır.

Travma sonrasında;

Posted by Serrâ

Psikoz Kavramı: Kısaca kişinin gerçeklikle alakasını koparan akıl hastalıklarının genel adıdır. Psikozlar en basitinden bir kaç gün süren kısa psikozlar ve bazen bir ömür boyu devam edebilen şizofreni yelpazesinde çok fazla sayıda hastalık ihtiva eder.

Hayatımızın en büyük nimetlerinden biri şüphesiz akıldır. Aklımız sayesinde gerçekleri çarpıtmadan kavrar ve ona uygun sonuçlar çıkarırız. ?izofreninin de içinde bulunduğu psikozlar dediğimiz hastalıklarda kişilerin gerçeği değerlendirmesi bozulur. Psikiyatrik hastalıklar içinde sıklığı olarak % 3-5 arasında değişen şizofreni yıllar boyunca insanların hem korktuğu hemde ilgi duyduğu bir hastalık olagelmiştir.. Bunun nedeni gizemli bir yaşam ve normal davranışların ötesine gitmekte yatar sanırım.

?izofrenlerde görülen belirtileri şu şekilde sıralamak mümkündür.

1-Hezeyanlar (Sanrı-Delusion) : Gerçeğin ötesinde kendi kafasında kurduğu şeyleri gerçeklermiş gibi değerlendirme. Ykna için makul delillerle bile onları değiştirememe. Paranoid kıskançlık yada büyüklük hezeyanları gibi.

Posted by Serrâ

STRES NEDİR?

Stres, genel perspektif içinde olumsuz bir uyaranı betimleyen oldukça yaygın kullanılan bir terimdir. Halk ( bazen yanlış telaffuz ederek streç der ), her meslekten insanlar, tıp adamları, özetle herkes stres'ten yakınmaktadır.

NEDİR BU STRES?

Kişiyi normal süreçten ayıran normal dışı "Durum" a sürükleyen bir süreç mi? Normallik ya da normal davranış birbirleri ile etkileşim durumunda olan insanın tüm sistemlerinin ortak ürünüdür. Normallik, herhangi bir andaki durumu tanımlamak yerine organizmadaki değişiklikleri veya süreçleri vurgular. Normallik canlı bir sistemin biyolojik, psikolojik ve sosyolojik değişkenlerin katkısı ve zamanın sürekliliği içinde işlevlerini sürdürebilmesini tanımlar. Normallik hem organizmanın fizyolojik olarak iyi çalışması, bunu yaparken de uyum yapma, yeterli olabilme, öğrenme karar verme, iç ve dış zorlanmalarla yani " Streslerle" baş edebilme gibi kavramlarla kompleks bağlantıları kurabilmesi diye tanımlanabilir. Bu uyum içinde, dakik, tıkır tıkır işleyen canlı organizmayı etki altına alan, uyumunu bozan " iyi" çalışmasını etkileyen, zorlayan, olumsuz uyaran bombardımanı stresli koşullardır ve bu uyaranlara karşı organizma, öznel, fizyolojik ve davranışsal tepki verir.


Son yorumlar