Gelişmede Meydana Gelen Anormallikler

Gelişmede Meydana Gelen Anormallikler

Bilişsel ve sosyal yeterliliğin gelişimi ile ilgili anormallikleri ele alırken, yeterliliği, genellikle bir çocuğun performans düzeyinin aynı yaşta çok sayıda çocuğun performansının değerlendirilmesi ile elde edilen normlarla karşılaştırılması olarak tanımlamak gerekir. Yeterlilik ile ilgili diğer standartlar da çocuğun performans düzeyinin erişkin normlarıyla karşılaştırılması ve çocuğun şimdiki becerilerinin belirlenmiş bir işin yapılması veya özel bir aktivitede bulunabilmesi için gerekli olan beceriler ile karşılaştırılmasını içermektedir.

Gelişimsel yeterliliğin ölçülmesi zeka ölçümünde kullanılan kavramlara dayanır. Zekayı belirleyen faktörlerden kalıtım ve çevreden hangisinin daha etkili olduğu konusunda tartışmalar devam ettiği halde yeterliliğin değerlendirilmesi böyle bir tartışmaya girmeden daha kolay yapılabilir. Beceri değerlendirilmesi şu varsayımlara dayanır: 1) çocuklar büyüdükçe daha karmaşık ve zor işleri yerine getirebilirler 2) birbirlerine yakın yaştaki çocuklar değerlendirildiğinde, bir yaştan öteki yaşa geçişte görülen gelişmeler arasında bir benzerlik vardır. Bir çocuğun nedensel düşünme, soyut düşünme, yargılama ve planlama gibi çeşitli beceriler gerektiren işlerde performansını değerlendirerek ve aynı yaştaki diğer çocuklarla karşılaştırarak okul performansını tahmin etmek genellikle mümkün olur. Bu tür değerlendirmeler zeka bölümü çalışmalarının temelimi oluşturur. Ayrıca sosyal davranışlarla ilgili olarak da ipuçları verebilir.

Zeka ölçümleri bazı özellikleri olan genel yeterlilik ölçümleri olarak düşünülebilir. Bu özellikler bir çocuğun herhangi bir çevrede karşılaştığı sistematik olmayan ancak belli bir kültür için kabaca aynı düzeyde olan öğrenme olanakları karşısında ne öğrendiğini belirleyebilmeyi hedefler. Böyle bir çevreye karşı karşıya gelmemesinin genişliğini, derinliğini, çeşitliliğini ve çocuğun bu karşılaşmalardan yarar sağlaması için gerekli yeteneği sınırlayan herhangi bir şey çocuğun belli bir zaman diliminde başarabileceği öğrenmeye sınırlama getirilir. Çevre ile sistematik biçimde karşı karşıya gelmeyi sağlayacak ya da karşılaşmanın genişliğini, çeşitliliğini veya derinliğini arttıracak herhangi bir şey potansiyel olarak öğrenmeyi de arttıracaktır.

Hem biyolojik, hem de psikolojik faktörler, çocuğun genel deneyimlerinin büyüme ve gelişme etkisini arttırabilir ya da engelleyebilir. Çocuğun genel gelişimsel veya zihinsel durumunun diğer çocuklarla karşılaştırılarak değerlendirilmesi çocuğun performansının kaynağını aydınlatmaya yetmez. Bu nedenle, bir zeka testinin çocuğun her zamanki durumunu yansıtıp yansıtmadığını anlamaya çalışmakta yarar vardır. Bu arada, düşük bir puan elde edilmişse bu durumu açıklayacak başka bir bilginin olup olmadığını da anlamaya çalışmak gerekir. Genellikle standart zeka testinin geliştirildiği kültürden olmayan çocuklarda geçmiş yaşantı farklılıkları düşük puan alınmasına yol açar. Ancak bu tür açıklamalar, zeka testlerinden elde edilen gelecekle ilgili tahmin değerlerini değiştirmez.

Özgül bilişsel yeterliliğin gelişmesi ile ilgili olarak tanımlanan çeşitli gecikme ve eksiklikler vardır. Bunların genel yeterlilikteki eksikliklerle ilgili olabilir veya olmayabilir. Bunların en önemlileri okuma, yazma ve aritmetik gibi temel akademik becerileri kazanmaktaki başarısızlıklarla yakından ilgilidir. Yeterliliklerle ilgili özgül ölçümler genellikle sistematik yönergelerin verdiği alanlardaki(müzik dersi, aritmetik dersi gibi) başarı ölçümlerinden elde edilir. Yine bu özgül alanlarda da biyolojik ve psikososyal faktörler (örneğin “müzik yeteneği” veya “matematik yeteneği”) beceri geliştirmesini arttırabilir yada gelişmeyi engelleyebilir. Özgül alanlardaki başarı durumunun göreceli ölçümleri zeka ölçümleri ile paralellik, çocuğun beklenen başarı düzeyleri arasındaki fark da gelişmeyle ilgili sorunları olan çocukların ayırıcı tanısında anahtar rol oynar.

Geleneksel olarak gelişimin sosyal ve duygusal yönlerden değerlendirilmesi yeterliliğinin ayrı bir boyutu olarak kavramlaştırılmamıştır. Ancak giderek daha açık bir şekilde fark edilmemektedir ki sosyal ve duygusal gelişmenin bazı yönlerini değerlendirebilmek için sosyal yeterlilik kavramı son derece önemlidir. Bu durum özellikle davranış ve sosyal etkileşim açılarından doğrudur. Bunun empati, dikkatini başka bir konuya çevirebilme yeteneği, aktivite düzeyi ve saldırganlık gibi örneklerini yaşla birlikte düzenli bir şekilde gelişen ve geleneksel anlamda bilişsel gelişme diye tanımlanan bazı durumlardan vermek mümkündür.

BİLİŞSEL ve SOSYAL YETERLİLİĞİN DEĞERLENDİRİLMESİNDE GENEL PRENSİPLER

Gelişimsel değerlendirme sırasında göz önünde bulundurulması gereken veriler şunlardır: 1) Genel ve özel alanlarda çocuğun bilişsel ve sosyal yeterliliğin düzeyini gösterecek veriler. 2) Etiyolojik tanı koymaya yarayacak veriler. 3) ele alma konusunda plan yapmaya yarayacak veriler. Genellikle toplanacak veriler ele alma ile ilgili planları çeşitli disiplinlerden oluşan bir ekip yapar. Bu en uygun ve en etkin yoludur. Ekipte çocuk ekimine ek olarak genellikle psikolog, bir sosyal çalışmacı, bir eğitim uzmanı ve birde konuşma ve dil uzmanı bulunur. Ayrıca sıklıkla hemşirelik, fizik tedavi, uğraşı tedavisi, oftalmoloji, odyoloji, beslenme, diş hekimliği gibi konuların uzmanlarından da yardım alınır. Böyle organize bir ekip söz konusu değilse temel sağlık hizmeti veren hekim, benzer bir sonucu değişik alanların uzmanlarından konsültasyon isteyerek sağlanabilir. Ayrıca okul personeli gibi başka kaynakları da devreye sokabilir. Temel sağlık hizmeti veren hekim başka kaynaklardan pek fazla yararlanmadan da ilk değerlendirmede gerekli olan bilgileri toplayabilir. Aşağıda diğer uzmanlardan sınırlı yardım gelmesi ya da bu desteğin hiç olmaması durumunda temel sağlık hizmeti veren hekimin yararlanabileceği anket ve tarama testleri hakkında bilgi verilmektedir.

Öykü
A. Tıbbi Öykü : Tıbbi öykü çocuğun merkezi sinir sisteminde hasar yapma olasılığı bulunan hamilelik (Doğumun başlaması ve sonlanması) dönemlerinde odaklanmalıdır. Örneğin hamilelik sırasında ilaç yada ışın alma durumu; yeni doğan döneminde enfeksiyon, asfiksi ve yüksek bilirubin düzeyi olması gibi. Daha sonra ortaya çıkabilecek, merkezi sinir sistemi hasarı yada yaralanması, gelişme geriliği yada kronolojik hastalık, hastaneye yatırılma veya kötü muamele gibi olaylar da çocuğun okul çağındaki performansını önemli ölçüde etkileyebilir. Yeni doğan dönemine ait kayıtlar genellikle önemli bir bilgi kaynağı oluşturur. Çünkü bu kayıtlarda ana babanın unuttuğu ya da hiç haberdar olmadığı bilgileri bulmak mümkün olabilir. Ayrıca son zamanlarda yapılan çalışmalarda doğum belgelerindeki bilgilerden ailelerin psikososyal yapıları hakkında bilgi edinmeye, böylece ileride gelişme ile ilgili karşılaşılabilecek hakkında risk değerlendirilmesi yapılmaya çalışılmaktadır.

B. Gelişimsel Öykü: Gelişimsel öyküde çocukluk çağının belli kilometre taşlarının geçildiği yaşlar özellikle de konuşma ve dil gelişimi ile ilgili yaşlar hakkında bilgi edinilmesi gerekir. 18 aydan önce “anne”, “baba”, ”bay bay” gibi sözcükler dışında anlamlı bir söz söyleyememe ve 24 aydan önce kısa cümlelerle konuşamama halinin, özgül öğrenme bozukluğu ile birlikte olduğu gibi genel anlamda yavaş öğrenme ve zihinsel özürlü olma ile birlikte görüldüğü bildirilmektedir. Özellikle zihinsel özürlü değerlendirilmesinde olmak üzere motor becerilerini de gelişmesi de önemlidir. Fakat serebral palsi ve nöromukuler hastalık gibi durumlarda da motor gelişmede gelişme veya sapma olabilir. Çocuğun uyku düzeni, aşırı ağlama ve aşırı hareketlilik gibi mizaç sorunları ve daha genel sorunları hakkında bilgi edinmek de yararlı olacaktır.

C. Aile Öyküsü: Çocuk hakkında alınan bilgilere ailenin diğer bireylerinde merkezi sinir sistemi hastalığı, zihinsel özürlülük hali, epilepsi, okul sorunu ya da özgül öğrenme bozukluğu gibi durumlar olup olmadığı da eklenmelidir. Annenin ayrıntılı biçimde alınmış hamilelik öyküsü, varsa ölü doğum, ölüm ve diğer sorunlar hakkında bilgide yararlı olabilecektir.

D. Eğitim ve Öğrenme Öyküsü: Okul öncesi çağı çocuğu hakkında rast gele bir ortamda karşılaştıklarından neler öğrenilebildiği konusunda alınan bilgi son derece değerli olabilir. Eğer çocuğun devam ettiği bir okul öncesi eğitim varsa bu okul öncesi program hakkında, çocuğun diğer çocuklarla ve öğretmenle olan ilişkiler hakkında bilgi edinilmesi gerekir. Genellikle öğretmenler çocuğun performansı ve okul çevresindeki davranışları hakkında çok iyi bilgi verebilirler. Bu tür değerlendirmeler, daha sonraki devrelerle ilgili olarak testlerden elde edilebilecek tahminler düzeyinde bilgi verebilir. Bu değerlendirme okul öncesi dönem için bile geçerlidir.

Çocuk okul yaşına geldikten sonra eğitimle ilgili alınacak öyküde derslerden alınan notlara, eğitim konusunda yapılan özel değerlendirme ve sıralamalara, akademik performansla ilgili diğer ayrıntılarla başka program aktivitelerine katılma durumuna mutlaka yer verilmelidir. Bu bilgilerin alınabileceği bir psikolog yada bir eğitim uzmanı bulunmuyorsa temel ağırlık hizmeti veren hekimin bu bilgileri elde etmek üzere doğrudan okul personeli ile bağlantı kurulması gerekir. Çocuğun okul çevresindeki performansı ve davranışları hakkında sağlıklı bilgi almak için okul hemşiresi, öğretmeni, sosyal çalışmacı ya da diğer ilgilere telefonla olsun görüşebilmek gerekir. Öğretmenlerden alınacak belli öğrenme sorunlarına yönelik anketleri de içeren yazılı raporlar oldukça önemli ipuçları verebilir.

E. Psikososyal Öykü: Aile sorunları ve ana baba özellikleri genellikle çocuğun bilişsel ve sosyal yeterliliğin gelişiminde etkili olur. Ayrıca alışılmışın dışında çıkan davranışların görülmesinde de etkili olmaları söz konusudur. Genellikle öfkeli, reddedici,ileri derece otoriter ana babaların çocukları en fazla etkilenirler. Bu çocuklar 1 yaş dolayında oldukça fazla başarılı görünseler de 4 yaş dolayında giderek artan bir gerileme gözlenebilir. Oldukça otoriter tutum içindeki ana babanın eğittiği çocuklar sıklıkla daha iyi görünür. Ancak bu ana baba katı bir otorite uygulamayıp kesin bir tavırla ve vermek istedikleri mesajları açık bir biçimde ifade ederek yol gösterirler ve kurallar koyarlarsa çocukta yaşla orantılı bir şekilde artan bir yeterlilik gelişmesi görülür. Bakım ve terbiye konusunda fazla ilgili olmayan, çocuğuna yeterli yakınlığı göstermeyen, ceza verme konusunda aşırı gevşek ya da ileri derecede sert olan veya çocuklarına uygun denetimi vermeyen ana babaların çocuklarında erken dönemlerde saldırgan davranışlar görülebilir ve bu davranışların adölesans ve yetişkinlik dönemine de uzanması söz konusu olabilir.

Çocukluk çağındaki gelişimsel ve davranışla ilgili problemlerin çoğu ya aile içindeki sorunlar yüzünden ortaya çıkar ya da bu problemlerin dolaylı da olsa aile ilişkileri ile bir bağlantısı bulunur veya çocuk yeni beceriler geliştirmek için gereksinim duyduğu aile desteğinden yoksun kalmıştır. Bu nedenledir ki gelişimle ilgili bir değerlendirme yapabilmek için mutlaka iyi alınmış bir psikososyal öyküye gerek vardır. İdeal olarak bu hikayede, ailenin bilişsel ve toplumsal gelişmeyi ilerletmek konusundaki yeterliliği değerlendirebilmelidir. Bu değerlendirme mutlaka bulunması gereken özellikler arasında, ana babanın dil ve kültür düzeyleri, sözel etkileşim becerileri, disiplinle ilgili uygulamaları (Davranışları şekillendirmek için olumlu pekiştirici kullanıp kullanmadıkları, fiziksel cezaya yer verip vermedikleri, terbiye konusunda sözlü açıklamalara, nedenleri anlatmaya özen gösterip göstermedikleri), kural koymadaki becerileri, umursamaz olup olmadıkları günlük uygulamalarında gelişmeyi etkileyebilecek davranışları kullanıp kullanmadıkları, aile içinde dengesizlik ya da evlilikle ilgili sorun olup olmadığı, çocuğa karşı kötü muamele yapılıyor olması, bilişsel ve sosyal becerilerde yetersizlik bulunması, depresyon görülmesi, uyumsuzluk belirtilerinin varlığı (Örneğin alkolizm, devamlı işsizlik, adli yada psikiyatrik problemler bulunması) ana babadan genel bir gerginlik hali olması ve ailede düzensizlik, karmaşıklık bulunması gibi durumlar sayılabilir. Bu sayılan durumlar çocukta gelişimsel sorunlar ortaya çıkmasına katkıda bulunabilir veya bu sorunların şiddetini arttırabilir.

Sadece çocuğun muayene edildiği durumlarda, aile sorunları ile bağlantılı davranış bozukluklarının nötrolojik sistemin gelişmesindeki değişikliklerden ya da genel gelişme, olgunlaşma sorunlarından kaynaklanan bozukluklardan ayrılması oldukça zordur. Bu zorluktan dolayıdır ki olmayan tanının dışta tutulması yoluyla tanıya ulaşma yoluna gidilmektedir, örneğin gözlemle tespit edilen öğrenme ya da davranış problemlerinin kaynağında sosyal veya duygusal bir etken olup olmadığını anlamak için psikososyal değerlendirme kullanılır. Bu özellikle orta sınıf aileler için pratik bir yoldur. Çünkü genellikle ailelerin stabil olduğu, çocuğa yeterli destek ve uyarıları sağladığı varsayılabilir. Oysa düşük sosyo-ekonomik düzeydeki ailelerden gelen çocuklarda, ki bu çocukların çoğunda davranış sorunları bulunur. Bazı olasılıkları dışta tutarak tanıya varmak oldukça yetersiz bir yaklaşım türüdür. Bu çocukların en iyi şekilde değerlendirilmeleri özellikle çabuk halledilmesi gereken bir konudur, çünkü genellikle bu çocukların sosyal ve bilişsel gelişmelerine gecikme söz konusudur ve bu çocuklarda gelişimsel gecikmeyle davranış sorunları birlikte görülür. Sonradan zihinsel ve duygusal bozukluk gösteren çocukların %90’ı doğum sırasında normal olarak dünyaya gelir yani bu çocukların yetersiz veya patolojik çevre koşullarının ürünü oldukları söylenebilir.

Şu anda, en sık kullanılan aile değerlendirme yaklaşımı genel, kapsamlı klinik sosyal öykü alınmasıdır. Bu bilginin bir kısmı temel sağlık hizmeti veren hekim tarafından alınan öykü sırasında elde edilmektedir. Ancak çoğunlukla, tam ve etkisiz bir öykü alına bilinmesi için sosyal çalışmacı gerekir. Okul öncesi çocuklar için genellikle işe yarayan bir klinik sosyal öykü alma yöntemi Bradley ve Caldwell’in “HOME” görüşme değerlendirmesidir. Bu değerlendirme, çevrenin çocuğun gelişmesine katkıda bulunan etkileri sistematik bir şekilde ölçmeyi hedefleyen ve üzerinde en kapsamlı çalışmaların yapıldığı bir yöntemdir. Ev ziyareti sırasında uygulanması gereken bu görüşme tekniği, çocuklarındaki gelişmeyi destekleme şansı fazla olmayan, ekonomik yönden sıkıntıda olan ailelere yöneliktir. Bu görüşme tekniği eğitilmiş bir kimse tarafından kullanılabilir ancak genel uygulamada sosyal çalışmacı ya da hemşireler tarafından kullanılmaktadır. HOME görüşme ölçeğinin kısa formu olan “Evde Tarama Anketi”, uzun formda elde edilen bilgilerin çoğunu sağlamaya yeterlidir ve çocuk hekimi tarafından klinikte ya da muayene sırasında kullanılabilir. Henüz klinik kullanılabilirliği konusunda yeterli miktarda çalışma yapılmamış olsa da “Evde Tarama Anketi” hizmeti veren hekimler için işe yarar bir ölçek olacağa benzemektedir. İki ölçeğin de arta ya da üst sosyo-ekonomik düzeydeki aileler için pek de yararlı olmayacağı düşünülmüştür.

Fizik ve Nötrolojik Muayene
Tam ve eksiksiz bir fizik ve nötrolojik muayene yapılması son derece önemlidir. Bazı çocuklarda nötrolojik “silik belirtiler” görülebilir. Bu belirtiler arasında, sakarlık, sağ sol karıştırması, temporal yönetim bozukluğu, “overflow” fenomeni, koreiform hareketler ve parmak agnozisi sayılabilir. “Silik belirtiler” genellikle okuldaki öğrenmeyle ve davranış sorunlarıyla ilgili gibi görünseler de bu belirtilerin önemi tartışılmalıdır. Çünkü bu belirtiler başka hiçbir sorunu olmayan çocuklarda da görülebilmektedir. Ayrıca bir başka nokta da bu belirtilerin, fonksiyon bozukluğundan çok olgunlaşmadaki gecikmeyi gösteriyor olmalarıdır. PANESS (Physical And Neurolojic Examination for Soft Segns – “Silik Belirtiler” için fizik ve nörolojik muayene) adlı standart nörolojik muayene biçiminde değerlendirilebilmesi için üzerinde epeyce çalışma yapılmış bir ölçek olup ilerisi için de umut verici görülmektedir.

Öte yandan, son zamanlarda minör fiziksel anormallikte çocuklardaki davranış bozuklukları arasında ilişki olduğunu gösteren çalışmaların artmış olması hekimleri, anormal avuç içi çizgileri, sindaktili, dik yatışmayan saç, malforme kulak, deri “tag”, ve yüzdeki anormallikler gibi dismorfik özellikler konusunda daha dikkatli olmaya yönelmektedir. Bu özellikler genellikle zihinsel özürlü çocuklarda görülmekle birlikte aynı özelliklerin zihinsel özürlü olmayan çocuklarda görülüyor olması henüz tam olarak anlaşılamamaktadır.

Duyu Fonksiyonu
Zihinsel özürlülük ya da gelişimle ilgili bir gecikme olabileceği düşünülen her vaka görme ve işitme sorunları yönünden iyice değerlendirilmelidir. Bebeklerde ve küçük çocuklarda duyu kusurları yanlışlıkla gerilik olarak değerlendirilebilir. Zihinsel özürlü çocuklarda genellikle özürlerine ek olarak bir de duyu kusuru görülebilir ve bu durum bu çocukların sorunlarını arttırır. Zihinsel özürlü olmayan, okul çağındaki çocukların çorunda görme ve işitme değerlendirmeleri oldukça güvenilir biçimde yapılabilir. Alışılmış tarama yöntemiyle genel değerlendirme yapılması ve taramada anormal sonuç görülmüşse ileri değerlendirme için ilgili uzmana gönderilmesi bu iş için yeterlidir.

Okuma sorunlarının nedeni olarak bir çok görme bozukluğunun varlığı öne sürülmüş olmakla birlikte bunların çoğunun yeterli düzeyde araştırma desteği bulunmamaktadır. Görme keskinliği sınırlı derecede olsa da oldukça iyi düzeyde okumayı öğrenmek mümkündür. Çocuğun genel gelişmesi açısından görme kusurlarının düzeltilmesi gereklidir. Bununla birlikte kırma kusurlarının nadiren öğrenme sorunlarına yol açtığı kabul edilmektedir. Ancak yakın mesafeye odaklanma güçlüğü okumayı önemli ölçüde etkiler. Bu nedenle bu konuya özel ilgi göstermek gerekir. İşitme kaybının dil gelişmesinde önemli etkisi vardır, bu nedenle de ciddi öğrenme ya da davranış sorunu ortaya çıkabilir. Orta kulak iltihabı gibi nedenlerle ortaya çıkan ve aralıklı olarak kendini gösteren işitme kaybı, öğrenme güçlüğüne yol açabilir. Geçmişte işitmeyen çocuklar sıklıkla zihinsel özürlü zannedilirlerdi. Yüksek frekanslı seslerde işitme kaybı olması okulda öğrenilen şeylerle ilgili gerekli ses ayrımını yapmayı güçleştirebilir. Bazı kişilerde de normal işitme olmasına rağmen konuşma sesleri arasında ayrım yapma konusunda sorunlar olabilir.

Emosyonel ve Sosyal Davranışlar
Çocukla doğrudan yapılan görüşme, oynanan oyunlar, projektif testler belli düzeyde bilgi edinilmesini sağlasa da, çocuğun yeterliliği hakkında yeterli bilgi alabilmek için ana baba ile yapılacak görüşme ve okul personelinden alınacak bilgiler son derece önemlidir. Bu bilgilerin çoğu sosyal çalışmacılar, psikologlar ve psikiyatristler tarafından elde edilir. Evde ya da okuldaki sorunlu davranışlar hakkında hazırlanmış raporların değerlendirilmesi sırasında çocuğun davranışlarındaki normalden sapma derecesini görebilmek için diğer çocukların davranışlarını da göz önünde bulundurmak gerekir. Normal çocuklarda yapılan geniş çalışmalar hemen bütün çocuklarda birkaç normalden sapmış davranış görülebileceğini ortaya koymuştur. Gerçekten normalden sapmış davranışları olan çocukta bu durum çok şiddetli şekillerde kendini gösterir. Öncelikle olumlu nitelikler hakkında bilgi toplanması önemlidir. Çünkü bu olumlu özellikler hakkında toplanan bilgilerin ruh sağlığı konusunda olumlu ipucu olma şansı, olumsuz nitelikler hakkında toplanan bilgilerin ileride olabilecek uyum bozukluğu konusunda bilgi verme şansından daha güçlüdür. En önemli özelliklerinden üç tanesi, okul devamlılığı yaşıtları ile olumlu ilişkiler ve suça eğilim halinin görülmemesidir. Genel uyum ve kendi kendine yardım, kendi işini görebilme, genellikle okul öncesi çağı çocukların gelişimsel değerlendirmeleri kapsamında ele alınır. Dört yaş civarında (soyut düşünme ve yargılamanın bilişsel gelişme ölçüsü olarak düşünüldüğü zaman geldiğinde), zihinsel özürlülük halinin ayırıcı tanısı yapılırken genel uyum kapasitesi hakkındaki değerlendirmelere de yer verilir. IQ testlerinde başarılı olamayan azınlık kültüründen gelen çocukların genel değerlendirmeleri yapıldığında o kadar da geri olmadıkları görülür.

Davranış ölçümü ile ilgili skalalar, örneğin dikkat eksikliği bozukluğu teşhis elde edebilmek için kullanılan ACTERS ölçeği, okuldaki davranışların değerlendirilmesi için oldukça önemli araçlardır. ACTERS ölçeği dikkat, hiperaktivite, sosyal yeterlilik ve karşı çıkma davranışları ile ilgili alanlarda problem kümelerini belirlemeye yönelik olarak geliştirilmiştir. Normal davranıştan sapma derecesini belirlemek için de kriterler belirlenmiştir. ACTERS ölçeği öğretmenler için hazırlanmıştır. Ancak temel sağlık hizmeti veren hekimler tarafından da kullanılabilir. Bu ölçekle stimülan tedavide olan gereksinim ve ilaçlara verilen cevap gözlenebilir.

Genel davranışlarla ilgili olarak öğretmenlerin derecelendirme yapabilmeleri için geliştirilmiş bir ölçek, normalden sapmış davranışları belirleyebilmek konusunda yararlı olur. Bu tür bir ölçekle hiperaktivite ve normalden sapma düzeyi kadar olumlu davranışların sayısı ve derecesi de ölçülebilir. Bu özellikte çeşitli ölçekler vardır ve bu ölçekler sayesinde okul öncesi çocuklar da değerlendirilebilir. Ayrıca bu tür ölçekler öğretmenler için olduğu gibi ana baba tarafından da doldurulabilir.

Aile ve Sosyal Kaynaklar
Çocuk ve aileye sunulabilecek eğitim ve danışma hizmetlerinin çeşitleri, kapsam ve masrafı, ayrıca ailelerin sağlayabileceği desteğin derecesi, tedavi planlarına uyma düzeyleri ile diğer toplumsal kaynaklar değerlendirmenin erken dönemlerinde ele alınmalıdır. Bu faktörler sıklıkla çocuk için geliştirilen tedavi planını sınırlar ya da şeklini etkiler. Çocuklarında öğrenme sorunu olduğu gerekçesiyle başvuran ailelerin &60’ında açık bir şekilde sosyal ve duygusal sorunlar olduğu görülür. Kuşkusuz bu sorunların da çocukla ilgili yapılan tedavi planının bir parçası olarak ele alınması gerekir. Bu alanda elde edilecek bilgilerin kaynağını sosyal servisler oluşturur. Bu bilgilerin çoğu psikososyal öyküden çıkartılabilir. Öte yandan bu sayılanlara ek olarak temel sağlık hizmeti veren hekimin toplum tarafından sağlanan kaynaklardan da haberdar olması zorunludur.

Zeka
Zeka ile ölçümler, çocuğun kendi yaşıtı olan diğer çocuklarla karşılaştırmasıyla genel bilişsel yeteneği konusunda tanımlama yapmayı amaçlar. Bu testlerde giderek zorlaşan soru ve problem kümeleri bulunur. Bunlarla, çoğu çocuk tarafından büyüme süreci içinde edinilen deneyimlerle geliştirilmesi beklenen genel bilgi düzeyi, neden sonuç ilişkisi bulma, yargılayabilme ve analitik becerilerin organizasyonu gibi özellikler hakkında bilgi edinilmeye çalışılır. Genel popülasyona göre önemli derecede farklı deneyimleri olan çocukların elde ettikleri puanların durumuna göre daha düşük ya da daha yüksek olması beklenir. Başlangıçta, bu tür testlerden elde edilen IQ puanları, çocuğun belli bir yaşta ulaşabildiği beklenti yüzdesini gösteriyordu. Bu sonuç (zihinsel yaş / kronolojik yaş) x 100 formülünden elde edilmekteydi. Çoğu modern testlerdeki puanlar hala ZY/KY biçiminde ifade edilse de en önemli testlerde IQ puanları, değerlendirilen çocuğun standart puanlama birimleri çerçevesinde, o yaştaki çocuklar için elde olunan ortalamadan göreceli uzaklığını gösterir.

Okul öncesi dönemde genel kullanımı olan temel tanı koydurucu testler şunlardır: “Bayles Scales of Infant Development” – “Bebek gelişimi için Bayles Ölçeği” (30 ay altındaki çocuklar için), “Stanford-Binet Intelligence Scale” – “Stanford – Binet Zeka Ölçeği”, “McCarthy Scales of Chidren’s Abilities” – “Çocukların yetenekleri için McCarthy ölçeği”(3 yaş ve üzerindeki çocuklar için), “Kaufman Assessment Battery for Children (KBAC)”- “Çocuklar için Kaufman Değerlendirme test topluluğu”. Bütün bu testler, eğitim görmüş personel tarafından breysel olarak uygulanan testlerdir. Okul öncesi çocuklar için sıklıkla kullanılan tarama testleri olarak da “Revised Denver Developmental Screeing Test (Frankenberg) “-“Gözden Geçirilmiş Denver Gelişimsel Tarama Testi “;”Revised Developmental Screening Inventory” (Knobloch ve arkadaşları) - “Gözden Geçirilmiş, Gelişimsel tarama Anketi” ve daha büyük okul öncesi çocuklar için de Early Screening Inventory (Meisels ve Wiske) – “Erken Dönem Tarama Anketi” Sayılabilir.

Son yıllarda, çocuğun bakımını üstlenen kişinin bebek ya da okul öncesi dönem çocuğu hakkındaki bilgisini değerlendirebilmek amacıyla çok değişik değerlendirme yöntemleri gelişmiştir. 12 ayın altındaki çocuklar için geliştirilen “Kent Infant Development Scale” (KIDS) – “Kent bebek gelişim ölçeği” ve 12 ay üzerindeki çocuklar için geliştirilmiş olan “Minnesota Child Development Inventory” – “Minnesota Çocuk Gelişim anketi” nde çocuğun bakımını üslenen kişilerin ifadesini temel alınmıştır. Bu testlerde, bilişsel, genel motor, ince motor, dil ile ifade biçimi, kendi işini yapabilme ve kişisel/sosyal gelişme gibi genel değerlendirmelere yer verilmiştir. Bu tür testlerin değişik avantajları vardır. Her yaş için çok sayıda başlık konmasına olanak verirler. Evde kolay gözlenebilecek davranışlar üzerine kurulmuşlardır. Uygulama için yoğun bir eğitim gerektirmezler. Evdeki uğraşılarla ilgili plan yapılmasına ve yapılan bu planların izlenmesine elverişlidir. En önemli dezavantajları ise bakım veren kimsenin yanıtlarında olabilecek yanlışlar ve taraf tutma olarak ifade edilebilir.

Genel zeka düzeyi değerlendirmesi ile sözcük dağarcığı arasında yüksek korelasyon olduğu varsayımına dayanarak bu testlerde yalnız sözcük kullanma becerisi ölçülür. Daha başka kısa tarama testleri de vardır. Bunlardan bir kısmı anne babalardan alınan bilgilere ve bir kısmı da anne babadan alınan bilgiyle birlikte yapılan gözleme dayanır. Ancak bu testlerin hemen hepsinin eksikliği standardizasyon ile ilgili yeterli veri bulunmamasıdır.

Başarı
Başarı genellikle çocuğa belli yönlendirmeler verilen okula ait özgül konulardaki performans ile ilgilidir. Okul öncesi dönemde başarı nadiren genel gelişmeden ayrı tutulabilir.oysa çocuğun kreşe girme zamanı geldiğinde hazır olma durumunu değerlendirecek çeşitli yollar vardır. Örneğin zihinsel yaşı 6 olan bir çocukta birinci sınıfa başlamaya hazır olmayı ölçecek en iyi iki gösterge sürekli olarak amaca yönelik bir davranışla uğraşabilme ve harflerin isimlerini ve seslerini biliyor olmadır. Okula hazır olmayı ölçen çeşitli yöntemler vardır. Son yıllarda öğrenme bozukluğu olan çocukların erken dönemlerde yakalanmalarına yönelik testler de geliştirilmektedir. Bu programların sonuçlarını öğretmenlerin kreş performansı değerlendirmeleri kadar hassas olmasına rağmen , bir çok kişiye göre bu programlar önemli derecede gelişme olduğunu göstermektedir. Erken yakalamaya yönelik test programlarının çoğu okulda kullanılmak ya da psikologlar tarafından uygulanmak üzere düzenlenmiştir. Ayrıca temel sağlık hizmeti veren hekimler tarafından 4,5 – 5,5 yaş çocukların sağlam çocuk ziyaretinde okula hazırlık yönünden tarama amacı ile kullanılabilecekleri bir çok başka yöntem de vardır. Bunların arasında daha önce tanımlanan gelişimsel tarama testleri olduğu gibi geniş alanda başarı testinin okul öncesi kısmı vardır.

Okul çağı çocukları için çeşitli başarı testlerinden elde edilen puanlar okulda yapılan rutin sınıf tarama testlerinden elde edilebilir ve be testlerin sonuçları öğretim öyküsünde yer alınmalıdır. Başarı ile ilgili grup testi yapıldığında düşük puan çakarsa sonuçların çoğunun yeteneğini gösteriyor olduğunu kabul etmeden önce mutlaka bireysel test uygulanmalıdır. Özel eğitim hizmeti verilen bir çok okul sisteminde başarı ile ilgili bireysel testler verilir.ve sonuçlar temel sağlık hizmeti veren hekime iletilir. Woodcock – Jhonson Ruhsal Eğitimsel Test Topluluğu gibi bireysel olarak uygulanan ve bilişsel alanı, başarı ve ilgi alanını ölçen testler eğitimciler tarafından genellikle başarıyı ve yetenekle başarı arasındaki farkı değerlendirmek amacı ile kullanılır.

Ne yazık ki değerlendirilmek üzere bir çocuk hekimine yollanılan çocukların çoğu için okul kayıtlarında herhangi bir başarı test sonucu yoktur. Bu durum özellikle davranış sorunları ile ilgili olarak sevk edilen çocuklar için geçerlidir. Bir eğitim uzmanı ya da psikologdan bu bilgiler elde edilemiyorsa temel sağlık hizmeti veren hekim WRAT gibi tarama testleri ile kendi değerlendirmesi yapabilir. WRAT okuma, kelimenin harflerini sayma ve aritmetik gibi konularda hızlı bir şekilde başarı değerlendirmesi yapan bir tarama testidir. Bu test kreş çağından kolej çağına kadar çeşitli yaş gruplarındaki çocuklar için uygundur ve normları tüm ülkeyi temsil eden değişik etnik ve ekonomik gruplardan gelen çocuklar üzerinde yapılan çalışmalara dayanılarak elde edilmiştir. Okuma testi yalnızca kelime okumadaki duyarlılığı kapsar ve daha ayrıntılı ve kapsamlı yöntemlerle ölçülenlere göre yüksek puan verir. Ancak WRAT uygulaması kolay bir testtir ve puanlar sınıflara göre persentillere göre ve bir çok IQ test puanlarıyla karşılaştırılabilecek standart puanlara göre verilebilir. Ayrıca kelime harfleri bulma testinin kopyalama kısmı görsel motor koordinasyonu hızlı bir değerlendirmesi için de kullanılabilir.

Uyum Davranışı
Eğer zeka geriliğinden kuşkulanılmıyorsa çocuklara doğrudan uyum davranışları ile ilgili değerlendirme pek yapılmaz. Herhangi bir bilişsel testte düşük performans çok değişik faktörlerden kaynaklandığı için düşük puanların duyarlılığı günlük yaşantıdaki fonksiyon düzeyinin değerlendirilmesi doğrulanılmalıdır. Vineland Uyum Davranış Ölçeği ve Bağımsız davranış ölçeği benzeri ölçekler çoğunun sosyal etkileşim, iletişim, breysel yaşantı ve toplum içindeki yaşantısı gibi alanlardaki gelişim düzeyini değerlendirme amacıyla kullanılan anket / görüşme metodlarıdır

Algısal Motor Fonksiyon
Erken okul yıllarında şekil kopya etme ve çizme becerilerinde gecikmesi olan bazı çocuklarda okumayı öğrenme ile ilgili sorunlar da görülür. Bu sorunlara birbirinden farklı olarak görsel algısal ve görsel motor sorunlar adları verilmiştir. Sonuçlar birbirine zıt gibi görünmekle beraber bu sorunların 7 ile 9 yaştan sonra ortaya çıkması sıklıkla santral sinir sisteminde fonksiyon bozukluğu olduğunu düşündürmüştür. Algısal sorunlar düşük sosyo ekonomik düzeydeki ailelerin çocukları arasında yaygındır , ayrıca yalnızca okul öncesi yıllarda iki aydan uzun süre yatağa bağlı kalma olan çocuklarda da algı sorunlarına sıklıkla rastlanır.

Kopya etme becerisi ile ilgili testlerde elde edilen performansın zeka ile yüksek oranda paralellik göstermesi nedeniyle bu testler, görsel algı testleriyle belirlenen gelişimsel düzeyi arasında bir fark olduğu zaman çok yararlıdır. Bu farkın derecesini değerlendirmek amacıyla kullanılan yöntemleri IQ ile arasında ki farkı değerlendirmek için kullanılanlar kadar gelişmiş değildir. Oysa pratikte bu sorunlar çocuğun yazma ve çizme becerilerini öğrenmesini etkileyecek kadar şiddetli derecede olabilir. Bu gibi durumlarda çocuğun yazısının incelenmesi çok daha yararlı olur. Ancak Beery’nin Görsel Motor Entegrasyon testi gibi bir çok görsel algı testleri şekil ve kopya etme becerisini incelemek için kullanılır.

Konuşma ve Dil
Konuşma ve dil gecikmesi zeka geriliği olan çocuklarda oldukça sık görülmesinin ötesinde orta ve ortanın üzerinde zekası olan çocuklarda da görülebilir. Özgül öğrenme sorunu var gibi görünen bazı çocuklar daha yakından incelediklerinde dil gelişmelerinde gecikme olduğu ya da artikülasyon sorunu olduğu görülür. Bu sorunlar sözel beceriye dayanan alanlarda akademik başarıyı sınırlar.
Çoğu çocukta dilde erişkin akılcılık düzeyde 7 - 8 yaş dolayında ulaşılır, böylece bu yaşlarda dil becerisi ile ilgili değerlendirme tipik olarak sözel zeka değerlendirmesiyle birleşmiş olur. Wechsler ölçeği, Stanford Binettesti veya Slosson testi gibi testlerin puanları zekayı gösterdikleri kadar dil becerisini de gösterirler. Ayrıca dilin algılanma ve ifade edilmesi ile dili kullanma becerisi faktörlerini değerlendiren özgül testlerde vardır.

Motivasyon
Çocuğa yeni becerileri öğrenmek için ne kadar zaman ve yardım verilire de onun bunları kullanmasını belirleyen temel faktörün motivasyon olduğuna ilişkin giderek artan oranda çalışmalar olmakla birlikte motivasyonun klinik değerlendirilmesi konusu üzerinde pek fazla durulmamıştır. Başarı motivasyonu ile ilgili yapılan çalışmalar iki ana motivasyon tipi olduğunu göstermiştir. Bunların birinde orta derecede güçlükte işlerin yapılmasıyla ilgili bir meydan okumayla başarıya ulaşma vardır, diğerinde ise başarısızlıktan korunmak amacıyla yalnızca çok kolay işlerle uğraşılır. İkincisinde başarısızlık şansı yok gibidir, ilkinde de başarısızlıktan dolayı, bir teşhir söz konusu değildir. 5 – 7 yaş dolaylarında yaşanan önemli bir değişik, toplumsal ve dış kaynaklı ödüllendirme ve takdir edilmeye bağımlı motivasyondan beceri kazanmayı esas alan içrel motivasyona geçiş olmasıdır. Bazı çocuklarda bu değişim ya çok az düzeyde olur yada hiç olmaz. Bu nedenle de bu çocuklar beceri kazanmayı ve yarışmayı temel alan alışmış akademik ortamda başarılı olamazlar. Bu çocuklar genellikle başarısızlıktan uzak kalmaya motive olmuş çocuklardır ve bu çocuklar dış kaynaklardan denemek için bile destek almaya ihtiyaç duyarlar. Motivasyon yönünden olgunlaşmama nadiren en önemli sorun düzeyinde çıkar. Ancak öte yandan bir çocuğun herhangi bir eğitim programına nasıl cevap vereceği, nasıl bir gelişme göstereceğini belirleyen temel faktörlerden biridir.

ZEKÂ ve BAŞARI ARASINDAKİ FARKIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Bir şeyleri yapabilme, becerebilmeyle ilgili sorunların ayırıcı tanısı genel yeterlilik ölçümlerine dayanan beklenen başarı düzeyi ile akademik performansın belirli alanlarında gerçek başarı düzeyi arasındaki farkın değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Aşağıda sınıf eşdeğeri standart puanlara dayanılarak geliştirilmiş olan IQ ile başarı arasındaki farkın derecesini ölçmeye yönelik iki yöntem sunulmaktadır.

ABD Eğitim Bürosu, başarı ve IQ arasındaki farkı, başarı beklenen sınıf düzeyinin %50’sinin altındaysa önemli olarak tanımlamaktadır. Yaş ve zeka ile uyumlu olarak hesaplanan en düşük başarı düzeyi şu formülle bulunmaktadır.

Yaş[ ( IQ/300)+0,17] – 2,5 = Yaş ve zeka ile uyumlu en düşük sınıf eşdeğeri puanı

Bu formüle göre IQ’ su 100 olan 8 yaşındaki bir çocuğun yaş ve zeka düzeyi ile uyumlu en düşük sınıf düzeyi puanı 1,5 olarak hesaplanmaktadır. Eğer bu çocuğun başarı test puanları 1,5 sınır düzeyinin altındaysa önemli bir fark olduğu söylenir. 1,5 ya da üzerinde sınıf düzeyi puanı varsa fark önemli değildir.

Aşağıdaki formülde de zeka testiyle başarı testi arasındaki doğrudan korelasyon kullanılarak önemli farkı (D) gösterecek en küçük fark hesaplanabilmektedir.

D= 1,96 SD √1-r2 SD = Başarı testindeki puanların standart sapması

r = IQ ve başarı testi puanları arasındaki korelasyon

Bu formülle Slosson testi gibi bir testten elde edilen IQ puanı ile WRAT’den elde edilen standart puan karşılaştırılabilir. Slosson testinin uygulama kitapçığı WRAT ile korelasyon katsayısının 0,72 olduğunu bildirmektedir. WRAT uygulama kitapçığında da WRAT puanlarının standart 15 olduğu bildirilmektedir. Bu hesaplamaya göre, p = ,05 veya daha iyi güvenilirlik derecesinde, bu iki test arasında önemli bir fark olduğunu söyleyebilmek için IQ ve başarı test puanları arasında 20 puanlık fark bulunması gerekmektedir.

Her iki yaklaşım türünde de beklenen ve gerçek başarı düzeyleri arasında bir miktar fark bulunması normal varyasyon olarak kabul edilmektedir. Öte yandan önemli fark diyebilmek için alışılmışın üstünde bir fark bulunması gerekmektedir. Her okul bölgesi bu farkın boyutlarıyla ilgili kendi sınırlarını koyabilme serbestisine sahiptir. Böylece çocukların özel hizmetlerde yetişmesi için gereken olanak sağlanmış olabilir.

MİZACA BAĞLI DURUMLAR ve GELİŞİMSEL SORUNLARA TEPKİLER

Çoğu çocukta 5 – 7 yaş ve 10 – 13 yaşlarda en önemli gelişimsel değişiklikler ortaya çıkar. 5 – 7 yaş döneminde çocuklar okula başlar operasyonel düşünce gelişir. Öğrenme ve düşünmede çağrışımla bağlantılı düşünme yerine sözcüklerin kullanılmasına geçilir. 10 – 13 yaş döneminde puperteye geçiş, orta okula başlama ve formel – operasyonel düşüncenin gelişmesi ortaya çıkar. Her iki dönemde de zeka ile ilgili büyüme eğrilerinde çökmeler görülür ve bu dönemlerde olan gelişimsel değişikliklere özel davranış sorunları kümelerinde belirgin artışlar olur. Bu sorunlar arasında dinlendirici olmayan uyku, rahatsız edici rüyalar, fiziksel ürkeklilik, huzursuzluk, aşırı bağımlılık ve kıskançlık sayılabilir. Bu dönemlerin birinde görülen duygusal çalkantının diğer dönemde ortaya çıkabilecek duygusal çalkantı ile ilgisi olabilir de olmayabilir de. Bunun her iki dönemde de olması ileride ciddi uzun dönemli sorunlar çıkacağı anlamına gelmez.

Genellikle bu döneme özgü reaksiyonlarda ve mizaca bağlı durumlar arasında üst üste geçme söz konusudur. Bunlar arasında utangaçlık, aşırı duyarlılık, ketumluk, içine kapanıklılık vardır. Bu döneme özgü reaksiyonlar ve mizaca bağlı ana-baba ile çocuklar arasındaki çatışmalardan kaynaklanıyor olabilir. Ancak bunlar ciddi emosyonel bozukluk olduğunun göstergesi sayılmazlar. Bunlar genellikle destekle halledilebilir, çocuğun tedavi görmesi gerekmez

ÖZGÜL ÖĞRENME BOZUKLUKLARI

Tanı İlkeleri

• Tahmin edilen zeka düzeyi ile bir veya daha fazla konudaki başarı arasındaki önemli farklılıklar olması

• Bir veya daha fazla akademik alanda zeka ile orantılı başarı düzeyi olması

• Duyusal yetersizliğe ait belirtinin olmaması

• Davranış sorunlarının bulunması veya sıklıkla bulunmaması

Genel Bilgiler
Akademik başarının herhangi bir alanında özgül sorunlara rastlanabilir. Ancak en sık görülen sorunlar okuma ve imla konusundadır. Daha seyrek olmakla beraber yine de sık görülen sorunlar arasında aritmetik ve yazı yazma alanındaki sorunlar sınırlanabilir. Zeka genellikle orta veya ortanın üzerindedir. Ancak tanı koyduran tipik özelliği belli bir alanda beklenen başarı düzeyi arasında fark olmasıdır.

Tanımlayıcı Sınıflandırma
A. Okuma ve İmla Bozuklukları (Gelişimsel Disleksi): Disleksi en sık görülen özgül öğrenme bozukluğudur. Erkek çocuklarda kızlardan üç kat daha fazla görülür. Vakaların %34’ünde özellikle erkek akrabalar arasında aile öyküsü vardır. Özgül okuma bozuklukları ile birlikte görülen gelişimsel sorunların başında konuşulan ve dil sorunları ile bunların sonucunda ortaya çıkan sorunlar yer alır. Özgül okuma bozukluğu olan çocuklarda sakarlık, koordinasyon bozukluğu, yön ve sağ sol karışıklığı, geçici yönelim bozukluğu, renkleri isimlendirme ve resimleri tanımada güçlük gibi değişik gelişimsel sorunlar görüldüğü bildirilmiştir. Bunlar konuşma ve dil sorunlarından daha az önemli olup okuma bozukluğundan çok zeka ile ilgili olabilir. Vakaların en az üçte birinde konuşma ve dil gelişmesinde gecikme öyküsü vardır. Bu gecikme, 18 aya kadar “anne”, “baba”, “bay bay” dışında anlamlı sözcük kullanamama şeklinde olur. Bazı çocuklarda nörolojik kusur ya da sağ ve sol hemisferin değişimli olarak kullanılması gibi durumların birlikte bulunması gösterilmiş olsa da bu tür nörolojik araştırma ve incelemelerin tedavi veya prognoza pek katısı olmamıştır.

Geleneksel olarak özgül okuma bozukluğu, uygun duyu organları, uyumlu yönlendirmeler, orta derecede zeka ve sosyokültürel olanaklar bulunmasına rağmen okumayı öğrenmeme olarak tanımlanmaktadır. Bu tür, olmayanı dışta tutarak tanıya gitme girişimi “beklenmeyen” okuma başarısızlığı ile zeka geriliği, kültür veya eğitime bağlı yetersizlik, duyu organı bozukluğu ya da emosyonel bozukluk gibi daha genel veya daha yaygın görülen faktörlerde açıklanabilen okuma başarısızlığı arasında ayrım yapmaya yöneliktir. Bu yaklaşımla okuma sorunu olan çocuklukların çoğu için özgül okuna bozukluğu tanısından uzaklaşma söz konusudur. Okuma sorunları zeka düzeylerin normalin biraz altında olmasına, ekonomik yönden yetersiz ailelerden gelmemelerine ya da emosyonel veya davranışsal problemleri olmasına bağlanabilmektedir. Ancak yine de bu geni grubun içindekilerden çoğu zihinsel yaşlarından beklenenin altında okuma başarısı gösterirler ve ayrıca nörolojik durum, bilişsel fonksiyonlar ve diğer başarı alanlarıyla ilgili olarak geleneksel anlamda özgül okuma bozukluğu olarak tanımlanan grupta pek kolay ayrılamazlar. Bunlara ek olarak, gerçek ve beklenen başarı arasında önemli bir fark bulunması genetik çalışmalara tanı konulmuş genetik disleksi gibi yüksek düzeyde özgül etyolojik gruplara ait olmanın tek göstergesidir.

B. Matematik Bozuklukları (Gelişimsel Diskalkuli): Matematik bozuklukları öncelikli olarak gelişimsel gerstman sendromuyla (diskalkuli, sağ sol yönelim bozukluğu ve parmak agnozisi) bağlantılı olarak çalışılmış ve sıklıkla da okuma bozukluğu kapsamında dönüşülmüştür. Ancak sınırlı da olsa aritmetik başarısı konusunda gerçek ve beklenen başarı arasında önemli farklılıklar gösteren çocuklar üzerinde yapılan çalışmalar, özgül bir matematiksel beceri yetersizliği sendromunun var olduğu bu durumun toplumunun %6’sını etkilediği düşünülmektedir. Gelişimsel bozukluklar, sonradan ortaya çıkan bozukluklardan, gelişimsel bozukluklarda beyin hasar ve nötrolojik bozukluklar görülmemesiyle ayırt edilebilir.

Çeşitli formlar tanımlanmamış olup bu formların matematiksel işlemler konusunda sözelleştirme, yazma, okuma, anlama ve genel anlamda işlem yapma güçlüğü gibi özellikleri belirlenmiştir. Güçlükleri sayısal test performansı ile sınırlı olan kişilerde nörolojik anormallik pek görülmez. Öte yandan sayıları okuyamayan ya da yazamayan kişilerdeki bozukluk aritmetik yanında okuma ve yazmayla ilgili daha genel bir bozuklukla da ilişkili olabilir. Bu yüzdendir ki matematiğe özgül öğrenme bozukluğunu göstermek hiç de kolay değildir.
Top