Uluğ Bey

Posted by Arif

Timur' un Torunu. Unvanı: Mugisiddin Mirza. Asıl adı: Torazan Mehmet olmakla birlikte Uluğ Bey diye ünlenmiştir. Şahruh oğlu. Sultaniye' de(günümüz İran’ı) 1393' te doğdu. Çok genç yaşta yönetim işleriyle uğraşmaya başladı. Uluğ Bey’in matematikteki ve astronomideki başarılarıyla ilgilenmemize karşın,onun yaşamındaki önemli etkisini anlayabilmemiz için bölgenin tarihine kısaca göz atmalıyız. Dedesi Timur, bugünkü Özbekistan’ın Transoksanya’da yaşayan bir Moğol kabilesi olan Türki-Barlas aşiretinden gelmektedir. Timur, birçok Türk-Moğol kabilesini (aşiretini) önderliği altında birleştirdi ve bugün İran,Irak ve Türkiye’nin doğusunu içine alan bir bölgeyi süvari okçulardan oluşan ordularıyla fethe koyuldu. torunu Uluğ Beyin doğumundan kısa bir süre sonra Hindistan’ı işgal etti ve 1399'da Delhi'nin denetimini ele geçirdi. Timur 1399-1402 arasında Suriye'deki Mısırlı Memluklular ve Ankara yakınlarındaki bir savaşta Osmanlılar üzerinde zafer kazanarak imparatorluğunu batıya doğru genişletmeye devam etti. Timur 1405'te Çin’e doğru giderken ordularının başında öldü.

Timur'un ölümünden sonra imparatorluk oğulları arısında pay edildi. Timur’un dördüncü oğlu olan,Uluğ Beyin babası Şah Ruh,1407'de Semerkant’ın denetimini yeniden ele geçirdi;İran ve Türkistan dahil,imparatorluğun çoğuna egemen oldu. Semerkant,Timur imparatorluğunun başkenti olmuştu. Ancak, Timur’un torunu Uluğ Bey,onun saray erkanında yetişmiş olmasına karşın bu şehirde nadiren bulunuyordu. Timur askeri seferde değilken de bir yerden bir yere ordusuyla giderdi ve torunu Uluğ Bey dahil saray halkı da onunla birlikte seyahat ederdi.

Şah Ruh 1409'da Horasandaki Herat kentini (bugünkü batı Afganistan) yeni başkenti yapmaya karar verdi. Şah Ruh, bir ticaret ve kültür merkezi yaparak buraya hükmetti. Burada bir kütüphane kurdu.. Bununla birlikte,Şah Ruh, Semerkant’tan vazgeçmedi. Bunun yerine bu şehri siyaset ve askeri fetihten çok,bir kültür merkezi yapmakla ilgilenen oğlu Uluğ Bey’e verdi. Uluğ Bey Semerkant’ın kontrolü kendisine verildiğinde 16 yaşındaydı ve babasının vekili olarak Maveraünnehir bölgesinin egemeni oldu.

Uluğ Bey, aslında özellikle bir matematikçi ve astronomdur. Bununla birlikte, edebiyatı, şiir ve tarih yazmayı ve Kuran çalışmayı kesinlikle ihmal etmemiştir. Astronomi çalışmalarını ilerletmek için 1417'de bir medrese yaptırmaya başladı.

Semerkant’taki Rigestan Meydanının karşısında duran medrese, 1420'de tamamlandı ve Uluğ Bey, döneminin en ünlü bilim adamlarını buraya çağırdı.

Uluğ Bey 60 kadar bilim adamını Semerkant’taki Medreseye katılmaya çağırdı. Hiç şüphe yok ki,Uluğ Beyin kendisinden başka El-Kaşi de Semerkant’ın önde gelen bir astronom ve matematikçisiydi. El-Kaşi’nin babasına yazdığı mektuplar günümüze kadar ulaşmıştır. Bunlar, Semerkant'ta yazılmıştır ve oradaki bilimsel yaşamın harika bir betimlemesini yapmaktalar. El-Kaşi bu mektuplarında Semerkant’taki diğer bilim adamlarından çok Uluğ Bey’in matematiksel yeteneklerini övmektedir.Yalnızca kadızade saygınlığını kazanmıştır. Uluğ Bey, astronomiye ilişkin sorunların serbestçe tartışıldığı bilimsel toplantılara başkanlık etmekteydi. Bu sorunlar genellikle El-Kaşi dışında hepsi için zordu. Bu mektuplar Semerkant’taki medresede Uluğ Beyin en yakın yardımcısının El-Kaşi olduğunu doğrulamaktadır.

Uluğ Bey, medreseye ek olarak,1428'de Semerkant’ta bir de Gözlemevi yaptırdı. Dairesel bir şekli olan Gözlemevi üç seviyeye sahipti: çapı 50 metrenin üzerinde ve yüksekliği 35 metre idi. Gözlemevinin müdürü Müslüman bir astronom olan Ali Kuşçu idi. El-Kaşi ve medreseye atanan diğer matematikçiler ve astronomlar aynı zamanda Gözlemevinde çalışıyorlardı

Gözlemevi için özel olarak kurulmuş aletler arasında, zemini o bölümü için çok büyük olduğundan Gözlemevine yerleştirilebilmesi için sökülmesi gerekil olan bir kadran vardı. Aynı zamanda,bir mermer sekstant,bir tiküetram ve bir halkalı küre vardı.

Başlıca başarılar şöyleydi: Kübik denklemlerin doğru yaklaşık çözümleri için yöntemler, iki terimli teorem ile çalışma;Uluğ Bey’in sekiz ondalık kesre kadar doğru olan kesin sinüs ve kosünüs tabloları;kküresel trigonometri formülleri ve özellikle önemli olan Batlamyusunkinden beri ilk kapsamlı yıldız cetveli olan,Uluğ Bey’in Yıldızlar Cetveli.

Bu yıldız kataloğu 17. yy’a kadar bu tür çalışmalar için standart oluşturmuştur. Katalog,Uluğ Bey, El-Kaşi ve Kadızade başta olmak üzere Gözlemevinde çalışan çok sayıda bilim adamının ortam ürünüydü. Uluğ Beyin kadrosu gözlem tabloların yanısıra takvim hesapları ve tirgonometrik işleler yapmışlardı.

Trigonometrik sonuçlar, 1 dereceleik aralarla sinüs ve tanjantların tablolarını içermekteydi. Bu tablolar en azından 8 ondalık eksre kadar doğru olan, yüksek bir doğruluk derecesi göstermektedir. Hesaplama,Uluğ beyin sayısal yöntemlerle çözdüğü kübik bir denklemin çözümü olarak göstererek çözdüğü sin 1 derecenin doğru bir saptamasına dayanmaktadır:

Sin 1°=0.017452406437283571'i elde etmiştir.

Doğruya yakın tahmini şöyledir:

Sin 1°=0.017452406437283512820

Bu da Uluğ Beyin başardığı kayda değer doğruluğu göstermektedir.

Gözlemevindeki gözlemler, o zaman dek sorgusuz kabul edilmiş olan Batlamyus’un hesaplamalarındaki bir dizi hatayı ortaya çıkarmıştır. Gözlemlerden elde edilen veriler,Uluğ beyin bir yılın uzunluğunu oldukça doğru bir değer olan 365 gün 5 saat 49 dakika 15 saniye olarak hesaplamasını sağlamıştır. Güneş’e ,Ay’a ve gezegenlere ilişkin veriler elde etmiştir. Gezegenlerin hareketleri için bir yılın üzerindeki verileri, çoğu çalışmasında olduğu gibi oldukça doğrudur:

“... (Satürn,Jüpiter,Mars,Venüs)'e ilişkin Uluğ beyin verileri ve modern zamanlarınkiler arasındaki fark iki ila beş saniye limitleri arasına düşmektedir ”

Uluğ beyin siyaseti bilim akadari yi değildi. 1447'de babasının ölümünden sonra,sadece tek oğul olmasına rağmen iktidarı elinde tutmayı başaramadı. Kendi oğlu Abdüllatif’in kışkırtması sonucu Semerkant’ta öldürüldü. Mezarı, Timur tarafından Semerkant’ta inşa edilmiş olan mozolede 1941'de keşfedildi. Uluğ Beyin elbiseleriyle gömüldüğü anlaşılmıştır. Bunun, Uluğ Beyin bir şehit olarak kabul edildiğini gösterdiği bilinmektedir. Vücudu incelendiğinde açılan yaralar çok bellidir:

“...üçüncü boyun omuru,gövdenin ana bölümü ve bu omurun bir yayı açıkça yarılmış bir şekilde keskin bir aletle kesilmiştir.”

Uluğ Bey,dedesi Timur, 1404 yılında öldüğünde Semerkant' taydı. Babasının torunu Mirza Halil Sultan Semerkant ve tüm Maveraünnehir' i işgal edince babasının yanına Herat' a döndü. Baba Şahruh 1409' da buraları geri alınca daha 16 yaşındaydı ve Türkistan ile Maveraünnehir i yönetmek için görevlendirildi. Bu tarihten itibaren Uluğ bey kendine Semerkant' ı başkent yaptı hem yönetmeye, hem öğrenmeye başladı.

"Uluğ Bey'in dillere destan rasathanesi, şehrin doğu yönünde, varoş sayılabilecek bir noktada, alçak bir tepenin üzerindedir. Yanıbaşındaki kır lokantasında lezzetli bir şaşlık yemeyi ihmal etmeden rasathaneden bugüne kalan yapıya tırmanınca, gökyüzünü eller gibi olursunuz. Ve, Uluğ Bey'in büyük bir bilim adamı ve astronon olmasının tesadüf olmadığını da anlayabilirsiniz. Gök mü, Semerkant'la öpüşmek için o kadar alçalmıştır, Semerkant' mı gökyüzüne dokunmak için o kadar yükselmiştir; yoksa Uluğ bey gibi bir anıt insanın orda çalıştığını biliyor olmak mı size bu duyguları aşılıyor, bilinmez." (Cengiz Çandar, 28 Aralık 1997, Sabah)

1421 yılında Kadızade' nin yönettiği medreseyi kurdu. Aynı tarihlerde rasathaneyi ( gözlemevini) de kurmaya başladı. Babasının sağlığında tam 39 sene aralıksız yönetimde bulundu. Babası ölünce de yalnız üç yıl Herat' ta Gürgani Hanedanının tahtına geçti. Semerkant' taki huzur devri sona ermişti! Gerçi eski anılar da vardı: Örneğin 1426' da Özbek Hanı olan Buruk Oğlan' ın saldırısı üzerine Uluğ bey büyük bir yenilgiye uğramıştı. Bu olay onu, intihar edebilecek derecede üzmüştü. Bereket versin tüm Maveraünnehir' i işgal etmek isteyen Burak Oğlan' a karşı babası Sultan Şahruh kendisine yardıma gelmiş ve kurtarmıştı. Baba Şahruh ölünce (1446), Uluğ Bey tahta çıkacak tek veliahttı. Herat' a gitti. Bir de ne görsün? Vilayetlerde bulunan Mirza' ların her biri bağımsızlığını açıklıyordu. Uluğ Bey sonunda Horasan' da oğlu Abdüllatif' in yardımıyla düşmanlarını alt etti. Ancak 1448 yılında Herat' a girince babası Şahruh' un tüm hazinelerine el koydu; Şahruh' un torunu ( kendi oğlu) Abdüllatif için ayırdığı payı kendisine vermedi.

Uluğ Bey, küçük oğlu Mirza Abdülaziz' i çok seviyordu. Bu yüzden kendi başarısını ve tasarrufunu onun eseri gibi göstermeye kalktı. Bu olay, baba ile diğer oğul arasındaki soğukluğu büsbütün artırdı.Abdüllatif babasının Semerkant’a hareketi üzerine bir hafta Herat’ta kaldıktan sonra,babasından ayrılan askerin başına geçerek isyan etti. Uluğ bey, oğluyla uzun mücadaleler sonunda galip geldi. Ne yazık akış değişti. Timur' un torunlarından ve Uluğ Bey' in yetiştirmelerinden Ebu Sait Bahadır Han, bu sırada Uluğ Bey’in küçük oğlu Abdülaziz' in elinde kalmış olan Semerkant şehrini zaptetti. Onu kurtarmak için Uluğ bey, Semerkant' a doğru hareket etti; ama mağlup oğlu Abdüllatif' in topladığı askerlerin baskınına uğradı ve yenildi. Babalar ve oğullar savaşıyordu. Asker dağılmıştı, bunun üzerine küçük oğlu Abdülaz ile birlikte Şahruhiye kalesine sığınmak istedi; ama kale dizdarı kendisini içeri almadı. Sonunda Abdüllatif'e teslim olmaya mecbur oldu. Oğul, babayı teslim alıyordu. Önce hürmetle karşıladı. Sonra şehirdeki karşıtlarına teslim etti. Ve bu bilgin hükümdar, 1449 yılında asilerce öldürüldü(1449).

Uluğ Bey, bilgindi ve iyi bir insandı. Zamanının çoğunu düşünmekle ve bilginler topluluğunu toplamakla geçirirdi. Çevresine zamanının en büyük düşünürlerini ve bilginlerini toplamışt:. Kadızade, Gıyasettin Cemşit' ten başka devrin ünlü ozanlarından ( şairlerinden) Hoca İsmetullah Buhari, Mevlana Bedahşii Semerkandi; nakli ilimlerde ünlü olan Mevlana Celaleddin Neffasi, Uluğ Bey meclisinin sürekli konuklarıydı. Uluğ Bey' in güçlü bir hafızası vardı. Matematik ve astronomi ile doğrudan ilgileniyordu. Ama o zamanlarda çok revaçta olan müneccimlik ( astroloji, fal bakma) hevesinden de kendisini kurtaramamıştı. Hareketlerinin bazılarını, müneccimlerin verilerine göre yapmak gibi bir huyu vardı.

Daha babası hayatta iken Semerkand'da Kadızade 'nin yönettiği medreseyi kurdu(1421). Aynı tarihte rasathaneyi kurmaya başladı. Semerkant'ta Kühenk tepesinin üzerinde kurulmuş olan bu rasathane aletlerinin mükemmelliği ve binasının güzelliği ile de ünlüydü. Gözlemevinin (rasathanenin) yönetimini yukarıda adı geçen bilginlerin ölümünden sonra Ali Kuşçu'ya verdi. Onun yardımı ile de bu rasathanede meşhur olan Zeyc-i Gurgani diye ünlenen gözlemlerini oluşturdu.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • İzin verilen HTML etiketleri: <a> <em> <strong> <cite> <center> <big> <code> <ul> <ol> <li> <dl> <font> <img> <b> <dt> <dd>
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünürler.

Biçimlendirme seçenekleri hakkında daha fazla bilgi


Son yorumlar