warning: Creating default object from empty value in /home/icom/domains/ihya.com/public_html/saglik/modules/taxonomy/taxonomy.pages.inc on line 33.

Anksiyete Bozuklukları

Posted by bilge

Korku kelimesi, çocuklarımızdan sık duyduğumuz ve kimi zaman nasıl bir yaklaşımda bulunacağımızı bilmediğimiz durumlarla bizi karşı karşıya getirir. Genel bir bakışla korku; algılanan bir tehlike, tehdit anında hissedilen ve gerilim, güçlü bir kaçma veya kavga etme dürtüsü, hızlı kalp atışları, kaslarda gerginlik, v.b. belirtilerle yaşanan yoğun bir duygusal uyarılmadır.

Korku, çocuğun gelişim sürecinde var olan bir duygudur. 6 aydan itibaren bir bebek yabancı nesneler, yerler ve kişilere karşı korku geliştirebilmektedir. Birincil bakıcıları (genellikle anne ve baba) olmaksızın bebek farklı ortamlara tepkiler verir. Yeni tanıdığı, tanıştığı kişilere ağlayarak yaklaşır, anneyi arar. Bu doğal gelişim sürecinin bir sonucudur. Bebeğimizin çevreye olan algısı artmış ve tanıdık-tanımadık sınıflandırmalarını değerlendirmeye başlamıştır artık. Yabancılık çekme ve ebeveynden ayrılmaktan kaçınma 2 yaşa kadar devam eder.

Posted by Arif

Toplumda % 4-5 gibi önemli bir sıklıkta bulunan genelleşmiş anksiyete bozukluğu (GAB), eşlik eden bedensel belirtiler ve fiziksel bozukluklar nedeniyle genellikle ve öncelikle psikiyatrist dışındaki hekimlere başvururlar. Dünya Sağlık Örgütü'nün Türkiye'yi de kapsayan 15 ülkede yaptığı bir araştırma, genelleşmiş anksiyetenin her toplumda belirgin bir işlevsel yeti yitimine yol açtığını; yani anksiyete yaşayan kişilerin işe devam etme, verimli olabilme gibi alanlarda belirgin zorlanma yaşadıklarını göstermiştir. Dolayısıyla, hastanın başvuru şekli ve önde gelen şikayeti her ne olursa olsun her hekimin GAB' nu tanıyıp tedavi edebilmesi halk sağlığı açısından önem taşımaktadır.

Posted by Arif

Panik bozukluğunun olmadığı, belirgin, yaygın, kontrolü güç olan kronik anksiyete durumları için kullanılır. Bu sendromun temel ölçütü en az 6 ay boyunca anksiyete yaşanması gereğidir. DSM-IV’de özellikle hipokondriazis ve PTSB başta olmak üzere diğer ekse I tanılarının olduğu durumlarda yaygın anksiyete bozukluğu tanısının konulmamasını önermektedir. Kadınlarda erkeklere göre daha sıktır (2/1).

Hastanın görünümü oldukça tipiktir. Huzursuz ve ürkektirler. Yüz ve beden duruşları gergindir. Ciltleri solgun olup el, ayak ve koltuk altları daha fazla olmak üzere terledikleri dikkati çeker. Genellikle endişeli ve dalgın olup, çok önemli olmayan konularda bile endişelendikleri ya da olayların olası olumsuz sonuçları konusunda düşünmekten kendini alıkoyamadıkları görülür.

Yaygın anksiyete bozukluğu olan kişilerin 1/3’ü kişilik bozukluğu gösterirler : En fazla bağımlı kişilik bozukluğu gösterirler.

DSM-IV tanı ölçütleri:

A.En az 6 ay boyunca sürmesi

B.Kişi bu anksiyeteyi kontrol etmekte güçlük çeker

C.Anksiyete ya da endişe aşağıdakilerden üçü ile birlikte görülür.

1. Huzursuzluk veya kendini tetikte hissetme

2. Çabuk yorulma

Posted by Arif

Posttravmatik stress bozukluğu (PTSB) olağandışı bir dış travmatik olayla ilişkili olmasına rağmen, etyolojisinde birden fazla etmenin yer aldığı düşünülmektedir. Travma PTSB' nin gelişmesinde temel ortaya çıkarıcı etken olmasına karşın, aynı travmatik olay her kişide PTSB ortaya çıkarmamaktadır. Travma gerekli bir etmen olmasına karşın tek başına yeterli değildir. PTSB belirtilerinin travmanın şiddeti ile doğru orantılı olduğu beklenirse de çalışmalar bunu doğrulamamaktadır. Araştırmacılar travmanın kişi için öznel anlamının önemi üzerinde daha fazla durmaktadırlar. Travmanın kişi için öznel anlamını belirleyen en önemli etkenlerden birinin yaşamın erken evrelerindeki yaşam olayları ve sorunlar olduğu ileri sürülmektedir (Burgess ve ark. 1995).

Yaşamın erken dönemlerindeki okul korkusu, enüresiz, karanlık korkusu, davranım bozuklukları gibi bazı çocukluk çağı problemleri ve örseleyici yaşantılar, PTSB’si olan hastalarda sınırlı sayıda araştırılmıştır. Okul korkusu ile PTSB arasında ilişki olduğunu yansıtan bir çalışmaya literatür taramasında rastlamadık.

Posted by Arif

Obsesyonlar (saplantı); kişinin kendi zihninin ürünü olarak tanımladığı (düşünce sokulmasından farklı olarak), yok varsaymaya veya bastırmaya ya da başka düşünce veya hareketlerle nötralize etmeye çalıştığı, benliği rahatsız eden (ego-distonik) yineleyeci ve ısrarlı her türlü düşünce, fikir, dürtü ve imgelemlerdir. Kompulsiyon (zorlantı); çoğu kez obsedan düşünceleri kovmak için yapılan irade dışı yineleyen hareketlerdir.

Son yıllara kadar obsesif kompulsif bozukluğun (OKB) çocuk ve ergenlerde nadir görüldüğüne inanılırdı. Ancak yeni çalışmalar bu bozukluğun sanıldığı kadar seyrek olmadığını göstermektedir (Swedo ve ark. 1992). Yapılan epidemiyolojik bir çalışmada OKB prevalansı yaklaşık % 0.05 bulunmuştur (Elkins ve ark. 1980). Flament ve arkadaşları(1989)yaptıkları epidemiyolojik bir çalışmada beş bin lise öğrencisinde yaşam boyu yaygınlığı % 2 olarak saptamışlardır. Yani her 200 genç kişiden biri OKB'ye sahiptir (Flament 1990). Retrospektif çalışmalarda yetişkinlikte OKB tanısı alanların 1/3-1/2'sinde hastalığın başlangıcının çocukluk veya ergenlik döneminde olduğu saptanmıştır (Karno ve ark.1988).

Posted by Arif

Çocuklarda anksiyete bozuklukları yaygın olmakla birlikte az çalışılmış bir alandır. Anksiyete bozuklukları benlik algısında düşme, sosyal izolasyon, sosyal işlevlerde yetersizlik ve akadamik başarısızlıklarla birliktedir. Çocuklarda sıklıkla baş ağrısı, kaın ağrısı ve irritabl bağırsak sendromu gibi fiziksel belirtiler görülür. Genellikle zamanla kötüleştiğine dair kanıtlar vardır.

Geniş anlamda, anksiyete, tehlike beklentisi ile birlikte olan emosyonel huzursuzluk olarak tanımlanabilir. Anksiyete, koruma ve adaptif işlevi olan normal bir emosyondur. Korkular, genellikle gerçek ya da hayali bir tehlikeye karşı normal bir reaksiyon olarak düşünülür. Anksiyete türün devamı için gereklidir. Geçici korku ve anksiyete normal çocuğun gelişiminin bir parçasıdır. Bu korkular, kendisine ya da başkalarına zarar gelmesi, belli bir durum hakkında yoğun endişelenme, ayrılık anksiyetesi olabilir.


Son yorumlar